Ardımda ağzı beş karış açık lanet olasıca kadını bırakarak çıkışa ilerledim. Sinirlerim yerinden sıçramıştı resmen. İngilizce bilmiyordum belki ama bana edilen hakareti de küfrü de gerek tavırlarından gerek gözlerinden net bir şekilde okumuştum. Acım bana yetmiyormuş gibi birde bu sürtükle uğraşıyordum. Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın Tolga...
Adımlarımı hızlandırarak otelden dışarı çıktım. Yanımda Buğra şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Benden bu tavrı beklemediği o kadar açıktı ki, başka bir zaman olsa bu haline güler açık kalan ağzını yukarı itebilirdim. Tolga hemen arkamdaydı. Onun ne düşündüğü zaten umurumda bile değildi. Şu 2 gün içinde bana yaşattıkları canıma yetmişti. Onunla olduğum süre zarfında çok fazla kaybım olmuştu. Zaten Tolga ile olan birlikteliğim bedenimde yer yer sancırken birde Nadya ile uğraşmak bendeki düzeni tamamen altüst etmişti.
Havaalanına ulaştığımızda hala 2 saatimiz vardı. Tolga biletlerimizi almaya gittiğinde Buğra ile baş başa kaldık. Sürekli beni izliyordu. Neden olduğunu biliyordum evet ama bakışlarındaki merak canımı sıkıyordu. Sonunda dayanamayıp sordum.
"Evet ? Yüzümde bir sorun mu var Buğra?"
"Aa... Şey hayır sanmıyorum. Oldukça hoş görünüyorsun."
Hoş görünmediğimi biliyordum. Korkunç bile görünüyor olabilirdim. Başta cevap vermedim. Gözlerinde bir parıltı var gibiydi. İçimi dedemin acısı ile kavururken o parıltıdan nefret ettim. Gözlerini yüzüme dikmiş sürekli beni izliyordu. Tolga'nın gözleri böyle ne zaman bana baksa, mavi olurlardı. Gözlerinde ki parıltı artarken benim ise Tolga gelmediği için endişem artıyordu. Biletlerle ilgili bir sorun olmuş olabilir miydi acaba? Ya biletler başka birine satıldıysa?
"Biletlerle ilgili bir sorun yok merak etme. Zamanında uçağa binmiş oluruz." Sözleri beni tedirgin ederken tek kaşımı kaldırarak ela gözlerinin içine baktım. Aklımı mı okuyordu bu çocuk. Bu ailenin fertleri beni şaşırtmak için sözleşmiş gibiydiler.
"Hayır, hayır düşüncelerini okuyamam. Sadece tüm hislerini yüzüne öylesine net yansıtıyorsun ki, konuşmana gerek yok."
"Öyle mi?" diye sordum gözlerimi kaçırarak. Cevap vermesini beklemeden, "Biraz oturabilir miyiz? Kendimi iyi hissetmiyorum." Benden ayrılan gözleri etrafı taramaya başladı. Kafe tarzı birkaç sandalyesi olan bir dükkanı gözüne kestirerek beni o tarafa yönlendirdi. Yanımda yürüyordu ama elleri iki koluma da mengene gibi yapışmıştı. Ne incitiyor nede oluşturduğu kapandan kurtulmamı sağlıyordu.
Masalardan birine oturduğumuzda sıcak bir şeyler alacağını söyleyerek benimde isteyip istemediğimi sordu. Ne bir şey yiyecek nede içecek halde değildim. Bir an önce uçakta olmak istiyordum. Buğra dükkana ilerlerken bende etrafta gezinen insanları izlemeye başladım ve Tolga'yı gördüm. Az önce olduğumuz yerde etrafa bakınıyordu.
Uzun boyu ve sert bakışları ona bakan birine, tekrar bakma isteği uyandırıyordu. Etrafı tarayan gözleri onu izlediğim tarafa yönelince bakışları sabitlendi. Geniş adımları bana yönlenirken gözlerimi ayırmadan izlemeye devam ettim. Bu adama aşık olmuştum. Duruşu, bakışları, mizacı, mimikleri hatta her adımında kollarının hareketinde bile kendine has bir şeyler vardı. Gözleri gözlerimden ayrılmadan yaklaşmaya devam ediyordu. O gözlerin renkleri bu mesafeden belli olmasa da biliyordum. Benim kadar üzgünlerdi. Ama ben üzgün olmasını istemiyordum. Beni o kadının muhattabı kılmıştı. Ne söz vermişti kadına? Hangi cesaretle bu denli saldırabilmişti bana? Bencilce beni buraya sürüklemesinin hesabını ben ödemiştim ve artık dönüşüm yoktu. Gözlerim yeniden dolmaya başladı. Bana dedemi beraber ziyaret edeceğimizi söylediği an aklıma geldiğinde içimde hissettiğim acı dayanılır gibi değildi. Yanımda bir hareketlenme oldu ama ben önemsemeden Tolga'yı izlemeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağının gözleri...
RomanceToy, yalnız bir genç kız ve gizemli gözlere sahip bir adam... Sadece ikisinin görebildiği büyülü bir bilinmez... Bir insanı anlamak için sadece gözlerinin içine bakmak yeterli midir? Peki ya güvenmek için?