Nefes nefese kalmış bir şekilde dört katlı bir binanın dibinde duruyordum. Ellerimi duvara yaslamış, kalp atışlarımın yavaşlaması için uğraşıyordum. Biraz daha koşsaydım yığılacaktım yere. Bu daha önceden de başıma gelmişti. Kalbimi çok zorladığımda sonu dev karanlıklar oluyordu.Dakikalar sonra kalp atışlarım daha normal bir düzeye geldiğinde sırtımı duvardan çekerek saçlarımı geriye doğru bastırdım. Ellerimi başımdan çekmeyerek birkaç adım yürüdüm ve gözlerimi sıkıca kapattım.
Ben az önce ne görmüştüm...
İnsan bazen kör olmayı istermiş meğer. İnsanoğluna bahşedilmiş en güzel şeylerden biriydi oysa ki görmek fakat bazen görmemiş olmayı dilerdi işte insan; tıpkı şu anda benim istediğim gibi.
Düşüncelerim aklımı iyice daralttığında telefonumun komik ve bir o kadar yükselmek için kendini yırtan zil sesine odaklandım.Arayan en sevdiğimdi. Çocukluğum, bu gidişle de geleceğim olacağından hiç şüphe etmediğimdi; Cansel.
Henüz düzgün konuşabileceğimden emin olmadığım için aramayı yanıtlamak yerine sessize alıp telefonu cebime sıkıştırdım. Saçlarımı toparlayarak yürümeye başladım ve gördüklerimi aklımdan nasıl silebileceğim hakkında düşünmeye başladım.
İki katlı müstakil bir evdi yaşadığım ev. Babaannemden bize kalan güzel ve tek şeydi. Bahçesi öyle çok büyük değildi ama insanın hep orada vakit geçiresi gelirdi baktıkça. İşte o minik ama çiçeklerle dolu güzel bahçenin önündeydim. Demir kapıyı açmak için elimi kaldırdığımda ''Telefonun nerede senin?'' sözleri ile arkama baktım. Cansel'in çağrıları yanıtsız kalmazdı, kalırsa sorun var demekti ve Cansel bunu çok iyi biliyordu.
''Sesi zor çıkıyor biliyorsun, duymamışım''
''Neredeydin, sahilde buluşacaktık hani?''Gözlerim birkaç saniye Cansel'in gözlerinde, birkaç saniye saçlarında biraz da orada burada dolandıktan sonra kaldırıma oturup derin bir nefes aldım. Merakla yanıma oturan Cansel, ''Bir şey olmuş, net!'' dedi.
Nasıl söylenirdi ki? Kendime bile söylememiştim henüz. Daha sindirebilmiş değildim gördüğüm o iğrençliği. Fakat Cansel'den başkasına da mümkün değildi anlatmak. Yalnızca o olurdu yanımda, yalnızca o dertlenirdi benim gibi...
Kaşları çatıldığında elimi tutmuştu ve ifadesi daha meraklıydı. Daha ne olduğunu söylemediğim halde öfkelenmiş gibiydi biraz ve ''Esila?'' diye mırıldandı.
Pek sevmediğim ama bunu düzeltmek için de herhangi bir çaba içerisine girmediğim bir özelliğim an itibariyle vuku buldu; ağlıyordum. Cansel anında kolumdan tutup ayağa kalkmamı sağladı. Kolumdan tutarak hızlı adımlarla evin önünden uzaklaşırken dişlerini sıkıyordu ve virajı döndüğümüz gibi ''Ne oldu anlat çabuk!'' dedi.
Bir saat öncesine kadar hayatımdaki en büyük sorunum iyi bir üniversiteyi kazanamamış olmaktı. Bir yıl daha hazırlanıp iyi bir okula girebilmek için uğraşacaktım. Fakat bir saat öncesi gördüğüm şey bütün düzenimi alt üst etmişti. Sorunlarımın sırası değişmiş, hedeflerim bir anlığına rafa kalkmıştı. ''Babam'' dedim güçlükle. Söyleyebildiğim tek şey bu olmuştu ve ellerimi yüzüme bastırarak kaldırıma oturdum. ''Babamı başka bir kadınla gördüm...''
🧩🧩
On altı yaşımda kendi kendime koyduğum bir kuralı üç senenin üzerine ilk defa çiğnemiş bulunmaktaydım. Bu sessiz kuralımdan kimseciklerin haberi yoktu, bu yüzden de çiğnenmiş olduğunu da yalnızca ben biliyordum ve içim çok huzursuzdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saçlarımdan Bileğine
General Fictionİhtimaller diyarı halime gülerken, sen o bileğine ne güzel yakıştırdın düşlerimi...