Her zaman yürüdüğüm bu sokak nedense gözüme farklı görünüyordu. İçimde nedenini bilemediğim heyecanım, baktığım yerleri farklılaştırıyor gibiydi ve çok tuhaftı. Gözümün önüne gelen görüntülere engel olamıyordum. Hele bir de dudağımın tam ortasına yapışmıyor muydu şu aptal gülümsemem, gerçekten kendime anlam veremiyordum.Çok yaklaşmıştım Cansel'in evine. Hasta ziyaretine giden birine göre fazla neşeli olan halime çemkirerek durup başımı eğdim. Ellerim belimde, seri bir şekilde nefes alarak yerdeki minik taşlara bakıyordum.
Yalnızca benim duyabileceğim bir ses yankılanmıştı kulağımın dibinde. Bu benim biricik lanet iç sesimdi ve 'Ne arıyorsun burada?' Diye çemkirmişti.
Başımı kaldırıp Cansel'in evine doğru bakarken yüzümde garip bir ifade belirdi. İçimden o kapıyı çalıp içeriye girmek gelmiyordu bir türlü fakat mecburdum.
"Bir saat, bir saat bile olmasına gerek yok" mırıldanışı ile adımlarımı devam ettirdim ve kapılarının önünde durmuş zile basmamı sağlayacak o gücü bulmayı bekliyordum. Bu sırada duyduğum seslerle sokağa döndüm.
Nil sırtında siyah bir spor çanta, yanında Uğur ile yürürlerken sadece Nil'in sesi duyuluyordu. Neşeli neşeli bir şey anlatıyordu. Bir anda kahkaha ile durduğu yerde zıpladığında Uğur tepkisizce yürümeye devam etti ve bir an için durduğum yere dönen gözleri ile ellerim müthiş bir kasılma ile kaskatı kesildi.
Hala yürümeye devam ederken saniyeler sürmüştü gözlerinin gözlerime değmesi ve en sonunda pes eden taraf olarak el salladım.
Tamam bu biraz salakça bir el sallamaydı...
Ben zaten bu Uğur denen arkadaşın yanında nedense düzgün tepkiler veremiyordum...
Cansel'in evinin kapısından uzaklaşarak yanlarına giderken Nil, "Maviş!" Diyerek üzerime atladı! Bu minik halimle Nil'i tutmak kolay olmamıştı ama devrilmeden kucaklamayı başardığım için mutluydum.
"Ne yapıyorsun burada mavişcan?"
"Hiç... Cansel'in ağabeyi kaza geçirmiş dün gece. Ziyarete gelmiştim."
"Ah evet doğru, durumu nasıl?"
"Bilmem daha eve girmedim..."Nil'e yanıt verirken gözlerim sürekli olarak sol tarafımda ki komşu beyimizin gözlerine yakalanıyordu. Donuk ve oldukça ciddi olan ifadesiyle yüzüme bakarken Nil'e bakıp gülümsemek zordu fakat direniyordum.
"Bu ayıcığı eve bırakıp sana gelecektim aslında, ziyaretin uzun sürer mi?"
"Ayıcık?"Uğur, gözlerini devirerek Nil'e bakarken minik bir tebessümle çevirmişti başını. Ben de aynı minik tebessümle fiziğini süzerken ise ağzı beş karış açılarak elimi tutan Nil'i gördüğüm gibi gözlerime kadar kızardım.
Kolumdan çekerek Uğur'dan biraz daha uzak bir mesafeye gittiğimizde "Ben gidiyorum" diye seslenmişti yorgun beyimiz.
"Tamam geliyorum hemen!"
"Ne oldu?"
"Ziyareti kısa tutsan? Çekirdek gazoz yapasım var, sahile giderdik?"
"Olur tamam. Ben seni ararım."Gözlerim yeniden ağır adımlarla yürüyen komşu beyine takıldığında "Sevgilisi yok" dedi Nil imalı bir şekilde.
"Ney?"
"Sevgilisi yok, biraz fazla seçicidir kendileri... Ama sana bir güzellik yaparım."
"Nil! Saçmalama..."
"Şimdi o bakışlara ben hep bir tane şarkıyı yakıştırırım. Söyleyeyim mi?"
"Söyleme. Git evine hadi, gazoz çekirdeği tek başına şey yaparsın yoksa!"
"Ya ama dinle dur!"Cansel'in evine doğru ilerlerken Nil insana kolaylıkla hissettirdiği o pozitif enerjisiyle "Sorma, durum leylaaaaaa" mırıldanışı ile sırıtıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saçlarımdan Bileğine
General Fictionİhtimaller diyarı halime gülerken, sen o bileğine ne güzel yakıştırdın düşlerimi...