Hayat zorlardı, gücü hissedince tükenene kadar zorlardı. Sabrın taşacağı, insanın pes edeceği noktayı mı görmek isterdi yoksa bu bir tür bahsedilen acı cilve miydi bilinmez ama zorlardı işte.
Uğur da hayatın güçlü gördüklerini topladığı listedeydi. Her şeyden uzak durup sıradan bir hayat yaşamaya karar vermişti belki ama hamurunda karanlık olanın aydınlık tarafı o karanlığa sürekli olmasa da bazen yenik düşer, içinde bocalardı.
Zamanında Cevdet Hanoğlu'na karşı savaşabilmek adına şeytanla anlaşmıştı Uğur. Sümer Kantürk'tü bu şeytanın diğer adı ve en az Cevdet kadar kibiriyle ün salmışlar arasındaydı.
Merdiven altı dövüşlerinin şampiyonu diye ün salmaya başladığı sırada bu ününü ona kazandıran kişi Uğur olmuştu ve bir anda uzaklaşmış olması Sümer'in öylece önemsemeyip üzerinde durmayacağı bir durum değildi. Uğur'u daha çok paraya ve üne kavuşacağı köprü olarak görüyordu ve her yerde Uğur'u arıyordu.
Bu arayışları sırasında ise Cevdet'in en genç düşmanı olarak bilinenin aslında öz oğlu olduğu gerçeğini öğrenmişti. Bu gerçek Uğur'dan uzak durması için yeterince ikna edici bir gerçekti, bu yüzden haberi aldığında Uğur'u rahatsız etmemişti fakat düşmanlıklarının hala devam ettiğini öğrenmesi de uzun sürmedi.
Bundandır ki artık Uğur'a yaklaşmak konusunda bir çekimserliği kalmamıştı ve kafenin önünde, lüks arabasının içinde sabırla bekliyordu.
Fakat Cevdet Hanoğlu'yu tanımladığı cümleleri eksikti. Evet, o kibirli ve gaddar bir adamdı. İstediğini elde etmeye odaklandığında bunu hangi yolla yaptığı, kime ne derecede zarar verdiği umrunda olmazdı. Geride bıraktığı zararları düşünmezdi fakat Cevdet Hanoğlu kendi kanından olanı kimselerin eline bırakacak bir adam değildi.
Sümer'in arabasının birkaç metre arkasında, dikkat çekmeyecek bir arabanın içindeydi Cevdet. Gözleri bir kafede bir de Sümer'in arabasının üzerinde mekik dokurken, "Efendim, Uğur beyi alalım mı?" dedi adamı.
"Hayır. Yaklaşmayacaksın. Sümer'in iti arabadan indiği gibi sık kafasına, o bıyığını siktiğim zaten mesajı alacak"
"Yolun ortasında mı sıkayım efendim?"
"Hayırdır, hapise girmekten mi korkuyorsun?"
"Ben ineyim efendim, bu arabanın içerisinde olduğum anlaşılmasın. Üzerimi değiştirip kafenin yakınında bekleyeceğim."
"Sümer'in itine sıkacaksın. Başka birine değil, dikkat et."
"Anlaşıldı."
"Kaçabilirsen kaç, kaçamazsan tanımıyorsun beni. Hatırlatmama gerek var mıydı?"
"Yok efendim."
Kafenin civarında bir mağazaya girip üzerindekileri değiştirdi adam. Başına eski usül bir dede şapkası geçirip hızlı adımlarla kafenin girişinde, dikkat çekmeyecek şekilde beklemeye başladı.
Bu sırada içeride devam eden kutlama bitmişti. İnsanlar neşeli bir şekilde kafeden çıkmaya başladıklarında Sümer'in adamı inmişti arabadan. Anında bütün dikkatini yaklaşan adama verdi Cevdet'in adamı, silahına doğrulacağı sırada Uğur'un dışarı çıkması beklediği bir şey değildi ve afallayıp silahını geri çekti.
Her şeyden habersiz olan Uğur, müşterilerin arkasından büyük bir çöp poşeti çıkartıp köşeye bıraktı. Deri montunun fermuarını çekerken Esila da gelmişti yanına ve kolunu Esila'nın omzuna atıp ağır ağır yürümeye başladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saçlarımdan Bileğine
General Fictionİhtimaller diyarı halime gülerken, sen o bileğine ne güzel yakıştırdın düşlerimi...