İnsanoğlu ne yaparsa yapsın, eğer kaçtıkları ile beraber olmak yazılmışsa alnına yolu hep kaçtıklarına çıkardı. Ya en büyük korkularını yenerek ayrılırdı bu diyardan ya da en büyük korkularına yenilerek giderdi. Uğur için yenilmek mi vardı kaderinde yoksa yenmek mi vardı bilinmez, bir kez daha içine sinmeyen gerçek en güçlü hali ile arkasında, dağ misali duruyordu. Arkadaşları ile dövdükleri gençlerin toplanması ve saldırmak için hazırlanmalı uzun sürmemişti. Uğur ve arkadaşlarının izini kaybetmemek için olayın hemen sonrasında peşlerine takılmışlardı ve Uğur'u yalnız yakalamışlardı.
Salondan çıkıp gün boyu Esila'nın mesaj atmamasından dolayı endişelenen Uğur otobüs durağına varamadan karşısına iki araba ile dikilmişlerdi ve kalabalık erkek grubuna karşı yalnızdı. En azından Uğur yalnız olduğunu sanıyordu fakat içine sinmeyen şefkat dolu dağı hemen arkasındaydı ve arabadan indiği gibi bir dakika olsun tereddüt etmeden Uğur'a doğru ilerlemeye başladı.
Öfkeli grup henüz Cevdet'i ya da arkasından gelen korumaları fark etmemişlerdi. Müthiş bir dikkatle Uğur'a bakıyorlardı ve içlerinden biri Bulut'un nerede olduğunu sordu. Konuşarak vakit kaybetmek istemiyordu Uğur, onlara yalvaracak ya da Bulut'u verecek biri değildi ve ellerini cebinden çıkartıp gardını aldı.
Hemen solundan ona doğru yükselen kalın zincir bir hışımla geriden uzanan bir el sayesinde engellenince telaşla arkasına baktı Uğur. Babasının korumaları kurulu robotlar misali kalabalık erkek grubuna karşı hücuma geçtiklerinde telaşlı gözleri hükümet misali arkasında duran babasını buldu. Uzun siyah kabanının ceplerindeydi elleri, kendinden emin duruşu ile dayak yiyen ve kaçmaya çalışan gençleri seyrediyordu. Bir an için oğluna baktığında keyifli ifadesini toparladı ve ağır adımlarla yanına kadar gidip "Bırakayım, nereye gidiyordun?" dedi.
"Kendim giderim. Çek şunları geri, öldürecekler yeter."
"Öyle kolay ölünmüyor, azıcık keyif alsınlar bir şey olmaz"
"Çek geri yeter"
Bir anda babasına doğru yaklaşan sopayı havada yakaladı Uğur. Sopayı fırlatana bakıp beklemeden sopayı kafasına doğru salladı ve babasına yaklaşmaya çalışanların önlerine dikildiği gibi yeniden gardını aldı. Sırt sırta duruyorlardı. Cevdet de kaldırmıştı gardını fakat öfkeli kalabalığın giderek artıyor olması zerrece umrunda değildi. Utanmasa kahkaha atarak ellerini iki yana açıp onlara şu anda hissettiklerine sebep oldukları için teşekkür edecekti fakat bunu yapmadı. Uğur'un "Arabana bin!" seslenişi ile omzunun üzerinden arka tarafa doğru baktı ve "Hayatta binmem! Ama sen de gelirsen bi düşünürüm" dedi.
Bir anda üzerlerine çullananlara karşı afallamıştı Cevdet. Yaşı gereği onlar kadar hızlı ya da dayanıklı değildi ama elinden geleni yapmaya devam ediyordu. İçinin böylesine rahat olması da geriye kalan korumalarının da birazdan yanlarında olacak olmasıydı. Aniden ağzının orta yerine sopa ile vurulduğunda bilincini kısmi bir şekilde kaybetmişçesine yere savruldu. Uğur, yere düşen ve kanlar içerisinde kalan babasını görmesi ile yakasına yapışan adamı bir anda havaya kaldırıp fırlattı ve öfkesine yenildiği zamanlardaki o kalın perdesi gözlerini bir kez daha her şeye kör etti.
Cevdet şaşkınlık içerisinde oğluna bakarak azıcık da olsa doğrulup ellerini ağzına bastırdı. Kan eline doluştukça üzerine siliyordu fakat gözlerini Uğur'dan ayıramıyordu. Üzerine gelen herkesi tek bir hamle ile devirmesine biraz daha hayret ediyordu izledikçe ve yaklaşan korumalarına durmalarını işaret etti.
Saldıranlardan yalnızca iki kişi kalmıştı sağlam olarak ama onlar da Uğur'un yumruklarını göze alamayınca koşarak kalmışlardı. Herkes, yoldan geçenlere kadar herkes Uğur'a bakıyorlardı şaşkınlıkla ve yerde acı ile inleyenleri dinliyorlardı. Yumruk atmaktan çatlayan elini alnına bastırarak soluklanmaya başladı Uğur. Hemen dibinde küfür eden gencin yüzünün orta yerine bir tekme indirdi ve "Bitmediniz canına yanayım" diye tısladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saçlarımdan Bileğine
Narrativa generaleİhtimaller diyarı halime gülerken, sen o bileğine ne güzel yakıştırdın düşlerimi...