Polise verdiği yalan ifadesini düşünüyordum odamda. Neden ona saldıranların kim olduklarını göremediğini söylemişti anlamıyorum. Gördüğü çok belliydi. Hatta babası da buna çok emindi ve sinirinden patlıyordu. İki günün üzerine taburcu edilmiş eve gelmişti ve maalesef ki ziyaretine gidemiyordum. Yanında uyumuş olmak asla unutamayacağım bir şeydi fakat babasının görmüş olması ve bana attığı şaşkın bakışı daha çok kazınmıştı zihnimin köşelerine.
Utançla yastığa gömdüm başımı. "Mesaj atayım mı!" Diye ciyaklıyordum kendi kendime ve başımı bastırabildiğim kadar bastırdığım yastığa. Şimdi yastıktan başımı kaldırmayarak kıvranmak istediğimde ise nasıl -başarıyorum bilinmez- boğulacak gibi olmuştum ve kendimi kendimden kurtarma girişimim yere çakılmamla sonuçlandı.
Çıkan sesle birlikte odama gelen annem, "Pes! Yemin ederim pes! Aklım almıyor." Sözleriyle geri çıktı. Ne yalan söyleyeyim, benim de aklım almıyor...
Telefonum komik mesaj bildirim sesiyle başımı kaldırdım. Biçimsizce yüzüme yapışan saçlarımı üfleyerek yüzümden çekerken kalkmıştım ve telefonumu kaptığım gibi pencerenin dibindeki koltuğa yayıldım.
Banka mı?
Ya benim kredi kartım yok, banka yolu bilmem ne alaka şimdi ama!
Dev hayal kırıklığımla gözlerimi pencerenin dibinden yükseltip odasının penceresine baktım. Ne yapıyordu acaba? Uyuyor olabilir. Ağrısı yoktu Nil'den aldığım son bilgilere göre. Ah, derin bir iç çekişle boş duran profil fotoğrafı kısmına bakarak isyan edercesine bacaklarımı sallamaya başladım. Deli gibi mesaj atmak istiyordum ama arkadaş dengesizdi, şimdi bana beni dış kapının dış mandalı gibi hissettirecek bir yanıt verebilirdi ve cesaret edemiyordum bir şeyler yazmaya.
🧩🧩
Dersane dönüşü eve doğru yürürken aniden durup yönümü sahile çevirdim. En güzel manzaranın sahibi olan banka oturduğumda kulağımda en sevdiğim şarkı eşlik ediyordu yalnızlığıma ve düşünüyordum sessizce.
Onur'a hesap sormak geçiyordu sürekli içimden. Fakat Uğur'un bu fikrime ne gibi bir karşılık vereceğini kestiremediğimden içimden geçtiğiyle kalıyordu zavallı düşüncem. İç çekerek şarkımı tekrardan açtığımda istemsizce yine mesaj bölümüne girmiş saf saf bakıyordum ekrana.
Babamı, yaptığı hataları, Cansel'i, ağabeyiyle açtıkları yaraları... Uğur meğer ne büyük bir kısmı düşünmemi önlüyormuş diye iç geçirdim. Onun sessizliği ile bastırdığım tüm üzüntülerim bir bir can bulup etrafımı sarıyorlardı.
Dolu gözlerle denize kaldırdım bakışlarımı. Bıkkın ifademle güzel maviliğini süzerken telefonumun garip zil sesi ile ekrana baktım.
Arayan?!
Arayan Uğur mu cidden? Yok ben yanılıyorum ya, kesin aklımı yitirdim. Ah ama ben epeyce gençtim.
"Alo?"
"Nerdesin?"
"Uğur? Ya Allah'ım... Sesleri bile istediğim gibi duyuyorum. Ben çok gençtim bana yazık oldu ya. Allah bilir sen kimsin de ben Uğur gibi duyuyorum."
"(Minik bir kahkaha ile) Ney?"
"Uf... Bari yirminci yaşımı da görseydim sağlıkla."
"Ya kızım ne diyorsun bilmiyorum da, ben biraz daha sağlıklı beslenmeye zorlanırsam evi yakacağım."
"Hı hı... Yak tabii. Ben de denize atlayayım diyorum, sonuçta iş bitmiş görünüyor."
"Allah Allah. Esila?!"
"Uğur?"
"Uğur aynen. Yüklendi mi?"
"Yük.. ne?"
"Geldi mi diyorum bellek? Bizimle misin?"Telefonu eğip düştüğüm aptallığa söverken çok oyalanmadan yeniden telefonu kulağıma kaldırdım. Aynı zamanda ayağa da kalkmıştım ve "Yüklendi yüklendi" deyip yeniden kendime sessizce sövüp "Yani yok yüklenmedi. Ay! Yani ben sahildeyim. Sen?" Diye düzelttim, buna düzeltme denirse tabii...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saçlarımdan Bileğine
General Fictionİhtimaller diyarı halime gülerken, sen o bileğine ne güzel yakıştırdın düşlerimi...