Not: Yazım hatalarım için şimdiden özür dilerim. Okurken belirtin düzeltirim.
________
Her şeye hazırlıklı olduğunu sanıyordu Seokjin. Yıllardır olduğu gibi kaderini sadece olduğu yerde tahmin etmiş, yine hayatının hatalarından birini yapmıştı.
Namjoonun onu reddetmesini bile düşünmüş, bahanelerini bir çırpıda sıralayacak kadar iyi ezberlemişti yalanlarını. Ne olursa olsun konuşmaya yeminliydi. Üstelik Namjoonun ondan habersiz bilinmeyen bir yere gideceği korkusu yüzünden reddedilip sokakta kalsa dahi kapısının önüne kıvrılmayı düşünmüştü.
Bekliyordu. Kore'dekinden daha lüks bir hayatı olacağını, belki hayatına girmeye çalışan insanların olacağını, başarılı kariyeri sayesinde olduğundan daha farklı bir görünüm kazanacağını... Bekliyordu, hatta bunlardan birinin mutlaka gerçekleştiğini biliyordu. Ancak bu kadarı...
Ona fazla gelmişti...
"Seokjin?"
En son ne zaman duyduğunu hatırlamadığı ses-ah tabi ya. Şarkılarını hala dinliyor olabilirdi ama onun sürekli konuşurken tonunu değiştirdiği kalın ve tok sesini özlemişti. Başını kaldırdı. Dolu gözlerini şokla açmış, şaşkınlığını gizleme gereği duymadan bir iki adım gerilemişti.
Namjoon karşısındaydı. Baştan aşağı süzdü onu. Hoseok ve Jimin haklıydı. Teni biraz daha koyulaşmıştı sanki, önceki yazını deniz kenarında geçirdiğini tahmin etti. Gri saçlarının uçları renklenmiş, kısa kestiği saçları fönlenerek havaya dikilmişti. Bedeninin her kıvrımı aldığı kiloyla daha belirgindi. Giydiği gri tişörtten dahi belli oluyordu bu. Tişörtünün kolları öyle çok sıkmıştı ki geniş omuzlarını Namjoonun nefessiz kalmadan nasıl durduğunu düşündü Seokjin.
Değişmişti. Her ayrıntısını kafasına kazırcasına süzdü bedenini. Biraz daha uzamış olan boyuna lanet etti, olduğundan çok daha seksi ve yakışıklıydı artık.
Kalbi ağzında atıyordu, ciğerlerine beton dökülmüş gibiydi, göğüs kafesi put kesilmiş nefessizlikten gözleri kararmaya başlamıştı. Yanaklarının ne zaman ıslandığını bilmiyordu ancak küçük çocuk babasının arkasından çıkıp ona doğru ilerledi. Elindeki peçeteyi kırpıştırdığı gözleriyle ona uzattı. Küçük çocuk Namjoonun bir bacağı kadardı.
"Burada ne işin var?"
Şaşkınlığı çabuk atlatan Namjoon bıçaktan daha keskin gözleriyle tükürür gibi konuşuyordu. Kaşları hafiften çatılmış, yüzünden 'somurtulmaya bile değmezsin' ifadesiyle karşısındaki çelimsiz bedeni süzüyordu.
"Burada ne işin var?"
Ses tonu bir gram değişmedi. Öyle ifadesizdi ki konuşurken çıkan gamzeleri dahi Seokjinin olduğu yerde ürpermesene neden olmuştu. Yumdu gözlerini. Küçük çocuktan aldığı peçete ile göz yaşlarını kurularken başını eğdi, nasıl konuşacağını unutmuştu. Hala nefesi düzene girmemişti üstelik.
Başını eğdiğinden babasının bacaklarına sımsıkı sarılmış olan çocukla kesişti gözleri. Kocaman açtığı gözleri, büzüştürdüğü dolgun dudaklarıyla Namjoonun birebir kopyasıydı. Seokjin ile kesişince gözleri kocaman gülümsedi. Tombul parmaklı ellerini öne uzatarak el salladı.
"Sang Joon, içeri gir ve boyama kitaplarını topla."
Çocuk başını salladı. Namjoonun düşüncelerinin altında çöktüğü omuzlarından sarkan ellerinden birini kavrayıp sulu bir şekilde öptü. Paytak paytak içeri koşarken Seokjin gülümsediğini farkına dahi varamamıştı. Başının önüne gelen gölge ile kafasını kaldırdı. Üzüntüden iyice küçülen Seokjin artık onu görmek için başını biraz daha kaldırması gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Copo de Nıeve | Namjin
Fanfiction"Bugünden itibaren BTS yoluna 6 kişi olarak devam edecektir"