"S-Sang Joon... O senin oğlun,değil mi?"
Dakikalar geçmişti. Namjoon daldığı halı deseninden bir an bile kafasını kaldırıp bakmamıştı özlediği gözlere. İçinde taşıdığı yük onu dibe çektikçe her gece anne eksikliğini yaşattı diye vicdan azabından yanıp kül oluyordu.
Seokjin sessizliğini koruyan bedenin hala küçük hıçkırıklarla sarsılan omuzlarına baktı. İri bedeni bile taşıyamıyordu hala bazı şeyleri. O hala eski Namjoondu, Seokjinin adı kadar emin olduğu tek şeydi bu. Dayanamadı, onun da pınarları akmaya başlamışken yüzünde oluşan tebessümle diğer omuzunu da kavradı, yatıştırıcı şekilde okşamaya başladı.
Ağlamaktan yorgun düşen Namjoon yarı açık gözlerini kapatıp derin soluklar alırken kendini geriye doğru yasladı. Böylece hala arkadan kollarını omuzlarına dolamış olan Seokjinin göğsüne uzanmış oldu, başı kaydı ve zonklayan başı büyük olanın kucağına düştü.
Seokjinin şaşkınlığını atlatması zor olmuştu. Alt dudağını dişleri arasında ezerken bu duygusal anın üzerine kalbini tekletecek temasları onun daha çok ağlamasına sebep oluyordu.Özlem berbat bir duyguydu. Asla ulaşamayacak insanlar için içten içe çürüten bir kanser türünden farksızdı. Kimi kandırıyordu, Namjoon hayatından çıktığından beri her duygu ona zehir olmuştu.
Dizlerindeki ağırlık yüzünde otomatikman gülümsemeye yol açsa da dağılmış yumuşak saçlardan ayıramıyordu gözlerini. Yan profilden gördüğü keskin çene hattına, hala fındık olan burnununa ve boynundaki kusursuz benlere baktı ezberlercesine. Nasıl bu kadar mükemmel olabilirdi ki?
Tereddüt etti, gözleri her o saçlara değişinde elleri sızladı. Kaybedecek bir duygusu kalmamıştı,ne olacaksa olsun diye düşündü. Ardından çarpık parmaklı zarif beyaz elleri yavaşça iri bedenin dağınık kahve saçlarını buldu.
Bu...Tarif edilemez bir histi. Bu kadar yoğun duygulanırken küçük olanın sessiz kalması onu daha mutlu etmişti. Ellerinin altından kayan tutamlar her seferinde hoş şampuan kokusunu saçıyordu etrafa. Bir de 'ter kokusu' olduğunu sorguladığı Namjoonun kokusu doldurmuştu burnunu. Erkeksi ama içine çektikçe uyuşturucu etkisi yaratan o mayhoş koku...
"Teftişe gittiğim bir gündü yine..."
Teftişler... Seokjin temizlik yaptığı günde dolapları temizlerken bulduğu evrakları hatırladı. Hepsi büyük bir çocuk bakım vakfına bağlıydı ve yönetici bölümünde Namjoonun adı geçiyordu.
Kim Namjoon kanatsız melekliğini konuşturmuş, Amerika'daki ikinci yılında yetim çocuklara özel bakım evleri yaptırmıştı. Amerika'nın dört bir yanına açtırdığı bakım evlerini her hafta sonu teftişe gider, eksik olan her şeyi anında karşılardı. O bir melekti, onun kalbini kazanan cennetteki en güzel köşenin sahibi olurdu.
"Öğretmenler ve güvenlik görevlileri ile konuşurken sürekli bir bebeğin ağlama sesi geliyordu. Öyle şiddetliydi ki ağlamaktan nefessiz kaldığı kesik nefeslerinden belliydi."
Seokjin okşadı tutamlarını. Yüzüne vuran koku ile konuşurken çıkan gamzelerini izledi. O anı ömrü hayatında unutabileceğini sanmıyordu.
"Bakıcılardan biri geldiğinden beri susmadığını kimsenin kucağında durmadığını söyledi. Daha kırkı yeni çıkmış bir bebek, katıla katıla ağlıyordu. Koskoca bakım evini inletecek kadar..."
Ağlamaktan yorgun düşen gözlerini yumdu yavaşça. Huzur yıllar sonra çalmıştı ikisinin kapısını. Namjoon huzurla dizlerinde yattıkça içine dolan yoğun duygu yüzünden akıttı yaşlarını. Ağlıyordu, ama mutluluktan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Copo de Nıeve | Namjin
Fanfiction"Bugünden itibaren BTS yoluna 6 kişi olarak devam edecektir"