"Ama lütfen~"
"Olmaz dedim, Sang Joon."
Küçük çocuk tombul parmakları arasına aldığı çatalı önündeki rengarenk tabağa bırakırken dudaklarını büzmüş, gözlerini buğulamıştı. Yavru köpek bakışları şirin bedenine öyle yakışıyordu ki bundan etkilenmemek için babası başını tabağından dahi kaldırmamıştı.
"Ne oluy yani biy keyecik okula gitmeşem? Hem ben Seokjin amcamla oyun oynamak iştiyoyum. O da haşta zaten, moyali düzeliy."
Seokjin başından beri sükunetle konuşmayı dinlerken adının anılması ile yerinde rahatsızca kıpırdanmıştı. Oturduğu rahat sandalye dahi kemiklerini incitiyordu, karşısında devamlı garip bir duyguyla onu süzen Namjoon rahatlamasına hiç yardımcı olmuyordu.
"Tamam işte, kendin diyorsun hasta diye benim akıllı oğlum. Okulda bir sürü arkadaşın var, tek yapacağın eğlenmek. Yoksa bir sorun mu var?"
"Okuldakileyin hiçbiyi samimi değil. Öğyetmen olacak büyük ablalay bile şürekli seni soyup duyuyor. Gitmek istemiyoyum."
Namjoon oğlunun tatlı siteminin ardından kollarını birbirine bağlayışını görünce kıkırdadı. Ufak, etkili sayılmayan bir gülüş olsa da yemeğine gömülü halde onları dinleyen Seokjin için heyecan verici nitelikte olmuştu. Başını anında kaldırırken görmeyi özlediği derin gamzeler karşılamıştı onu. Yüzünde yayılan sıcaklık yanaklarına hücum ederken üç saniyelik gülüş Namjoonun onu fark edip eski ifadesizliğine dönmesi ile son bulmuştu.
Seokjin oğluna olan düşkünlüğünü gördükçe diğer sıradan insanlar gibi kıskanmak yerine gittikçe daha çok çekildiğini hissediyordu. Namjoon Harika bir babaydı. Küçük oğlu amcasının hasta olduğunu ve yanlızca bir gece daha kalıp ona bakım yapmak istediğini söyleyince oğlunu kıramamıştı. Tatlı şekilde yanağını sıkmış, kendininkiler gibi derin çukurları sulu sulu öpmüştü.
"Baba~"
"Meleğim, ben geç kalacağım, gönderdiğim kimseyi üzme. Tamam mı?"
"Kötü bir şey mi yaptım ki?" Kollarını ikinci kez bağlarken dudakları büzülmüştü yine. Ayağı kalkıp ceketini üzerine geçiren babasını izliyordu. Seokjin de şaşkınlıkla ani kalkışını anlamdırmaya çalışıyordu. Fakat ne zaman bir şey düşünmeye kalksa karşısındaki görüntü her şeyi unutmasına sebep oluyordu.
Beyaz gömleğinin kolları dirseklerine kadar sıvanmış, gömleğinin ilk iki düğmesinden esmer teni pürüzsüz bir şekilde parlıyordu. Saçları aynı şekilde havaya dikilmişti ve pantolonu bütün bacaklarını sımsıkı sarmıştı. İç sesi onun aleyhine olan birçok şey fısıldarlarken düşüncelerini dağıtmak çalışıyordu.
Her zamanki gibi nefes kesici...
Hala küskün halde duran Sang Joonun karşısına geçip gülümsemeye başladı. Küçük çocuk kafasını öteki yana çevirse de kaçamak bakışlarla şefkatle onu süzen babasına bakıyordu. Namjoon onun bu tatlı haline bir kez daha kıkırdarken küçük olan dayanamamış bir çırpıda indiği sandalyeden ona doğru koşmaya başlamıştı. Kollarını sımsıkı boynuna dolarken birbirlerinin yanaklarından öptüler. Namjoon oğlunun başını okşadı ve kapıya yöneldi.
*******
Namjoon onu öldürecekti.
Yine de bu karşılaştığı görüntünün nefesini kesmesi gerçeğini değiştirmiyordu. Namjoon evden çıktıktan sonra evi kendince toparlamış, mutfak eşyalarının yerini ezberlemişti. Sang Joon ısrarla okula gitmeyi reddetmiş, ev telefonundan babasına attığı sesli mesaj ile özürünü dile getirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Copo de Nıeve | Namjin
Fanfiction"Bugünden itibaren BTS yoluna 6 kişi olarak devam edecektir"