Zaaf

3.9K 351 404
                                    

Enkaz.

Ruhlar bazen duygusal çöküntüyü kaldıramayıp bedeni terk ettiklerinde bağlı oldukları bedenin son halidir, enkaz. Kilolarca et yığını, kullanılabilen son beyin bölümleri ile aldığı komutları yerine getirir sadece, duygu olmadan, geçmiş ya da gelecek kaygısı olmadan...Sonbahar yaprağının rüzgara olan teslimiyeti gibi et yığınının kahpe dünya üzerinde çürümesini bekler sessizce.

Sabahın ilk ışıkları kahvaltıyı hazırladığı masaya vurduğunda gece boyu uykusuz kalmanın verdiği uyuşukluk vardı üzerinde. Saçları dağınıktı, elleriyle düzeltmeye çalışmıştı. Üzerindeki eşofman altı kaval kemiğinin çıkıntısının altına düşmüştü. Salaş tişörtü göğsüne kadar açıkta bırakıyordu.

Seokjin her zaman olduğu gibi kahvaltıyı hazırlayacak, yaptığı şeyden dolayı her yüzüne bakışında kulaklarına kadar kızarmadan mutfaktan çıkacaktı. Sang Joonu okul için hazırlarken iki gündür evlerinde misafir olan Alex'in aptalca isteklerini dinleyecekti.

"Günaydın, cılız şey."

Seokjin bardaklara dolduğu kahveden başını kaldırmadı. Üniversite öğrencisi olmasına rağmen hala Seokjine olan hitabını değiştirmemişti. Gün geçtikçe Seokjinin sinirine dokunmaya başlıyordu, bu uzun zaman sonra birine karşı duyduğu ilk olumsuz duyguydu. Ruha ya da bedene girdiği anda hırsıyla çürüttüğü tek duygu: saf nefret.

Namjoon ya da Sang Joon ortalarda yokken türlü isteklerde bulunuyor, imalı cümlelerle büyüğünü sinirlendirmek için uğraşıyordu. Ukala tavırları dikkate alınmadığında yanlışlıkla olduğunu iddia ettiği ev eşyalarına zarar vermeye başlıyordu. Kırılan vazolar, kaybolan eşyalar, yerleri değiştirilen mutfak eşyaları... Elbette kendini ele vermek yerine anında oradan uzaklaşıyor, hepsini Seokjin temizlemek  zorunda kalıyordu.

Ancak Namjoonu gördüğü an yüzünde beliren parıldama Seokjinin hiç hoşuna gitmemişti. Bu davranışların bu kadar abartılı olması kesinlikle normal sayılmazdı.

"Bana bulaşma artık."

"Neden?Tanrım, gittikçe zayıflıyorsun gibime geliyor. Cılız şey, beni duyuyor musun?"

Sessiz kaldı. Sinirden titreyen elleri ile kavradığı kahve bardaklarını masaya bıraktı. Gözleri zar zor açılsa da sabah sabah en nefret ettiği insanın yüzünü görmek uykusunu kaçırmıştı.

Alex'in Seokjine olan alaycı bakışları Namjoonun mutfağa girmesi ile son buldu. Namjoon siyah şort ve siyah tişört ile, bu kadar basit olmasına rağmen karizmatik havasıyla saçlarını dağıtarak oturmuştu masaya.Büyük olanın aksine iyi bir uyku çektiğinden gamzeleri hafiften belli ediyordu kendini. Eh, Seokjin bunda Alex'in de etkisi olduğunu düşünüyordu.

İfadesizliğini korurken başını eğdi. Ona ait herhangi bir şeyi görmesi dahi iki gün önce dudaklarına bastırdığı dudakları getiriyordu aklına. Sıcak nefesi, erkeksi kokusu ve yarasına kapanan yumuşak dudakları... Bu kalbi için iyi değildi, anında yanakları kızardığından bir şey belli etmek istemiyordu.

"Afiyet olsun."

Ağzının içinde gevelediği kelimelerin ardından mutfaktan çıkmak için hızla kapıya ilerledi. İkilinin kahvaltı sefası sürekli iştah kesici geçmişlerini yad ederek geçtiğinden yemek yiyemeyeceğini biliyordu.

Namjoon bileğini sımsıkı kavradığında olduğu yerde çakıldı. Dokunduğu yer çoktan karıncalanmaya başlamıştı bile.

"Bizimle otur."

"Be-ben yemiştim."

"Otur dedim Seokjin."

Seokjin gözlerindeki yoğunluğa kilitlendiğinde büyülendiğini hissetmişti. Küçük biçimli gözlerinde oturmasına ikna edebilecek herhangi bir parıltı bekledi, ancak ne olursa olsun dengesiz karakteri yine duvarlarını örmüş, boş bakışlarına geri dönmüştü.Sert çehresinin altında hiçbir canlının ondan daha güçlü olması mümkün değildi. Bakışlarını kaçırmak zorunda kaldı, ince bileği iri eli arasında öyle güzel durmuştu ki Seokjin her şeye rağmen hızlanan kalbine ağlamak istedi. Beyaz teninin esmer teni üzerinde ışık gibi parlayışına, iri ve zarif ellerinin tenine değdiği an nasıl karıncalandığına...

Copo de Nıeve | NamjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin