"Seni affediyorum güzelim."
Sessiz kaldı. Gözlerini sımsıkı yummuş kuvvetli bir feryadı önlemek istercesine kendini kasıyordu. Namjoonun sıcak nefesi yanağını yakıp geçerken bir an önce uzaklaşması için içinden dua etmeye başlamıştı. Kalbi öyle ritimsizdi ki kulakları uğulduyordu, bedeni öyle ferahlamıştı ki yaşadığı tüm özlemi ve acıyı güçlü bir çığlıkla boşaltmak istiyordu.
Namjoonun kokusu odayı sardığında Seokjin hala cevap veremeden ufak hıçkırıklarla gözyaşlarını boşaltıyordu. Zarif el uzanıp yastığı sımsıkı kavradığı elinin üzerine kondu yavaşça. Aynı ağırlıkla yumruk yaptığı elini açarken fısıltısı bir kez daha tüylerini diken diken edecek kadar yakınından gelmişti kulağına.
"Kendini tutma artık."
Yumruğu gevşeyen Seokjin ne olduğunu anlamadan kendi elini onun elleri arasına kenetlenirken bulmuştu. Bütün gücünü toplamak istercesine sıktı elini. Hatta öyle sıktı ki Seokjin Namjoonun hala nasıl bu kadar tepkisiz kalabildiğine içten içe şaşırmıştı. Esmer teninin altındaki beyaz teni ışıl ışıl gelmişti gözüne şimdi.
Duygu dalgalarını yenememişti. İçindeki sahil kalbinin limanını darmadağın etmişti ve Seokjinin en çok sevindiği şey artık çok sevdiği başka deniz dalgasının en güzel limanında, Namjoonun kalbinde konaklayabileceğini bilmek olmuştu. Belki de... Sonsuza kadar...
"Bir şey söyle, tutma kendini."
Seokjin hıçkırdı. Bütün duygu yoğunluğu aniden ciğerlerini doldurmuş, nefessiz bırakmıştı. Hıçkırıkları dinmiyordu. Sanki yıllardır döktüğü gözyaşları boşunaymış da hepsini başından beri içinde tutmuş gibiydi. Konuşamıyordu.
Sımsıkı tuttuğu eli yavaşça beline kaydı. Yine de bırakmamıştı elini. Karnından bastırıp yavaşça kendine çekti, havada asılı kalan başını Seokjinin ensesine yaslarken yanağı tenine sürtmüştü. Seokjin boynundaki ıslaklığı hissettiğinde Namjoonun da ağladığını unutmuştu.
Dakikalar geçti. Namjoon beline sımsıkı sarılı halde, elleri kenetlenmişken dakikalarca yanlızca birbirilerinin soluk seslerini dinlemişlerdi. Sadece Seokjinin kesik hıçkırıkları sessiz odada yankılanıyordu. Bir de Namjoonun ağlamamak için kendini kasarken arada kaçırdığı keskin soluk sesleri...
"Canımı çok yaktın."
Namjoonun kırık mırıltısının ardından derin bir iç çekti Seokjin. Ensesinde hissettiği dudaklar ile huzurlu bir iç çekişi sessizlikle ağırlaşmış odaya bırakırken boştaki eliyle yanaklarını kuruladı. Gözleri ağlamaktan şişmiş, açmakta zorlandığından yorgunlukla kenetli halde ağrıyan başını dinlendirmeyi seçmişti. Namjoonun solukları, beline sarılı kalın güçlü kolları ve ensesine yaslı başının yanlarından yayılan güzel kokusu ile içinden defalarca kez şükretti.
Yavaş hareketlerle gevşeyen ellerinden sıyrılıp bedenini sevdiği adamın bitkinlikle patates çuvalı misali yatağa düşmüş bedenine çevirdi. Namjoon bir saniye olsun belindeki kollarını bırakmamıştı.
Seokjin gözlerini aralayarak bir süre özlediği yüzü en yakından inceleme fırsatı bulmuştu. Ağladığından kızaran gözleri ve minik burnunun ucu, keskinleşen çene hattı ve biçimli kaşları ile her zamanki Kim Namjoonun birebir aynısı olmuştu yine.
Başını biraz daha ileriye ittiğinde sessizce onu inceleyen adamın anlına yasladı kafasını. Gözleri bir kez daha yumulurken boştaki eliyle ezbere biliyormuşçasına pürüzsüz yanağına bıraktı parmaklarını. Usulca esmer tene sürttü baş parmağını. "Özür dilerim. Geçmeyecek yaralar açtığım için,bencil pisliğin teki olduğum için,sana doğru olmayan sözlerle iğrenç bir hayat yaşattığım için, gereğinden daha güçlü olmana rağmen seni küçümsediğim için, duygularımı senden gizlediğim için, mutluluğuna engel olduğum için ve en önemlisi..." Yutkundu. Dili damağına yapışmıştı, ağlamak susatıyordu onu. Gözlerini açarsa derin gözlerde kaybolacağını, söyleyeceği her şeyi unutacağını, yaşadıkları bütün olumsuzluklar yokmuşçasına yeniden aşık olacağını biliyordu. Açamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Copo de Nıeve | Namjin
Fanfiction"Bugünden itibaren BTS yoluna 6 kişi olarak devam edecektir"