"Hyung, uyan hadi~"
Seokjin bacaklarında hissettiği hafif ağırlık ile açılmamak için direnen şişmiş gözlerini araladı. Günlerdir uykusuz kaldığından uyuduğu anda bedeni ceset rolüne bürünüyor, yüzü de dahil bütün eklemleri şişiyordu.Yattığı yatak epey rahat olsa da odanın sessizliği gece boyu korkmasına sebep olmuştu.
Ah, evet. Kapının önümde Namjoonu yalan söylediğini bilmesine rağmen ikna ettiğinde eve girebilmişti. Sang Joon ve Seokjin beraber yedikleri yemeğin ardından sofraya dahi oturmayan Namjoona teşekkür edip oyalanmak için küçüğün odasına çıkmışlardı. Çok değil, beş dakika içinde Namjoon kapıda belirmiş yalandan oğlunun uyku saati olduğunu söyleyerek yanına almıştı.
Namjoon gece kalmasına izin vermişti ama ertesi gün onu mutlaka başka bir otele göndermeye çalışacağını biliyordu. Ona misafir odasını hazırlayıp iyi geceler dilemesi dışında hiçbir şey çıkmamıştı ağzından. Yüzüne bakmamıştı, alaycı bakışları devamlı çelimsiz bedeninde gezinmiş, beraber sofraya oturmak yerine aynı yemekten iki tabak koyup Seokjine vermişti.
Seokjin bu iyi davranışlarından ümitlenmek istiyordu. Ama Namjoon ilk karşılaşmalarındaki gibi keskin gözleri bedenini lime lime ediyordu. Tok kalın sesi altında hiçbir şey söyleyecek cesareti kalmıyordu. Gece boyu beraber denilebilecekleri sürede ikisinden de çıt çıkmamıştı. Namjoon oğlu yanındayken birkaç
soruyu cevaplamıştı sadece."Nerede yatacağım?"
"Misafir odasında."
"Oğlun çok tatlıymış, kaç yaşında?"
"Üç."
"Hayıy ya! Ne üçü baba? Üç buçuk yaşındayım ben!"
Seokjin aldığı her nefeste kalbine batan şeyden rahatsız olmuştu. Ev buram buram onun gibi koksa da öyle çok diken üzerindeydi ki sakin sakin bir yere oturup evi inceleyecek vakti dahi kalmıyordu. Gün boyu kocaman evde sürekli karşılaştıkları Namjoondan kaçmakla meşguldü. Evet, konuşmak istiyordu ancak her an boğazından tutup duvara yapıştırma potansiyeli varken bunu yapmak istemiyordu.
Sang Joon iki eliyle sol elini kavrayıp yataktan kalkması için destek olurken hala uyku sersemiydi, bıraksalar yüz yıl daha uyuyabileceğini tahmin edebiliyordu. Güç bela doğrulurken evdeki sessizlik dikkatini çekmişti.
"Babam çoktan işe gitti, hadi kalk da kahvaltını yap."
Seokjin küçük çocuğun kocaman açtığı gözlerine baktı gülümseyerek. Enerjisinden etkilenmemek mümkün değildi ve her hareketi ona sevdiği adamı anlatırken kalbinin en derinliklerine sokmak istiyordu onu. Bir gün boyunca gözlemlediği kadarıyla annesi hala ortada yoktu. Sang Joon bir kez bile adını söylememiş yanlızca babasının peşinden küçük adımlarla koşmuştu tüm gün.
Ayağı kalktı. Sang Joon sevinçle ona göre yüksek gelen yataktan atladı. Bedenine göre oldukça dolgun olan poposu onu dikkatle izleyen Seokjinin bir kez daha iç çekmesine neden olmuştu. Üstünde kürek kemiklerini ortaya çıkaran bol tişörtlerinden biri ve belinden düşmek üzere olan eşofman altı ile kapıya yöneldi. Kapıyı aralayarak küçük olana yer açarken kıkırtısına engel olamamıştı.
Merdivenlerden inip mutfağa yöneldiğinde kahvaltı masasının hazır şekilde masada kurulu olduğunu görünce şaşırmıştı. İkilinin çoktan kahvaltı yaptıklarını kırıntılarının hala üzerinde olduğu iki tabaktan anlaşılıyordu. Üstelik oldukça dolu malzemeli görünen bir tost da masanın öteki ucunda onu bekliyordu.
"Sen babamın iş aykadaşı mıydın?"
"Evet, babanın işleri yoğun olduğu için çok fazla görüşemiyorduk."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Copo de Nıeve | Namjin
Fanfiction"Bugünden itibaren BTS yoluna 6 kişi olarak devam edecektir"