"Sonya kocaman biy köpüşü vaydı. Sayı tüyleyi upuzundu, men de dokundum. Yumuşacıktı, çok çok çok şiyindi. Babamla kanuşuysan bana da alıy mı köpüş,ha?"
Seokjin küçük çocuğun peluş oyuncağını yatağa bırakırken uzanması için yorganı kaldırdı. Saçlarına derin bir öpücük bıraktıktan sonra günün yorgunluğu ile gözlerini dahi açamayan hali onu güldürmüştü. Konuşurken sarhoşlar gibi kelimelerini yayıyordu.Yatağının hemen yanındaki sandalyeye otururken burukça gülümsedi.
"Biliyor musun? Benim de çok sevdiğim bir köpeğim vardı. Anne ve babasını özleyip melek olmaya karar verdiğinde gidişine üzülsem de onun için mutlu olmuştum. Onlar çok iyi arkadaştırlar. Baban böyle güzel dostlar edinmeyi kabul eder tabi ki."
"Hayika~ Men uyusam hemen yayın sabah gidip bakay mıyız?"
Seokjin usulca başını salladı. Sang Joon doğrulup bitkin suratının çökmüş yanaklarına sulu öpücüklerinden bırakırken iyi geceler dilemişti.Işığı kapatıp çıktığında saat neredeyse gece yarısına geliyordu ve Namjoon hala dönmemişti.
Jeon ailesini rahatsız etmemek adına kaldıkları otelde büyük bir sessizlik hakimdi. Çoğunlukla ailelerin tercih ettiği bir yer olduğundan çoğu odanın ışıkları sönmüş, tek tük birkaç gececinin kahkaha ve boğuk konuşmaları koridorlarda yankılanıyordu.
Kendini yorgunlukla attığı koltuk yüksek bir binanın verebileceği en güzel manzarayı sunarken nehir ve çevresindeki ışıklandırma ile kitaplara konu olacak güzellikteydi. Elindeki kalp hastası bir dahiyi anlatan kitabı ne kadar süre okuduğunu bilmiyordu, göz kapakları ağırlığı daha fazla taşıyamadığından okumayı bırakmıştı.
Çok geçmeden boğuk bir şekilde duyduğu kapı sesi ile uyanır gibi olsa da bedeni olduğu yerden kalkamayacak kadar bitkindi. Gözleri yeniden kapanırken tanıdık adım sesleri yavaş yavaş yanına yaklaştı. Tatlı ve ılık bir heyecan kalbini ısıtırken yaklaşan adım seslerini dinledi usulca.
"Jinie~"
Tam kulağının önündeki kadife sesli fısıltı ile istemsizce gülümsemişti. Yine de bunu yaparken bile yüz kaslarının ağrıdığını hissediyordu. Yorgunlukla çıkan bir mırıltı boğazını tırmanırken güç bela gözlerini açmış, yerinden doğrulmuştu. Namjoon ceketini uzandığı koltuğun üzerine bırakırken çoktan ayaklanmış, dikkatini ilk çeken şeye, üstü açık yatan Sang Joona yönelmişti.
Üzerini yavaşça örterken gelen hışırtı seslerinden Namjoonun üstünü değiştirdiğini tahmin etti. Arkasını dönüp kontrol edemiyordu çünkü yıllar boyu hayalini kurarken dahi titreyen bedeninin bu gerçek görüntüye vereceği tepkiyi tahmin edemiyordu. Yanlızca kendi kokusuna karışmış parfüm kokusunu duyumsamak dahi onu müthiş bir
güven ve sıcaklık duygusuna ittiği gibi yoğun bir tutku etkisi bırakıyordu onda.Küçük çocuğun üstünü örtmüş, henüz arkasına dönecekken aniden iki kol beline sımsıkı dolanmış, çenesi omuzuna yaslı halde sesli bir öpücük bırakmıştı boynuna. Bu hafiften huylanmasana sebep olduğundan tatlı bir şekilde kıkırdamıştı Seokjin. Yüzü hayran kaldığı manzaraya dönük olsa da asıl manzaranın tam arkasında olup çok şey kaçırdığından emindi.
"Neden bu kadar geç geldin?"
"Kalın kafalı insanları ikna etmek zor oluyor."
Bir kez daha gülüşmüşlerdi şimdi. Namjoonun her homurtusu başını gömdüğü Seokjinin boynu sayesinde boğuk geliyordu. Seokjin bir süre sessizlikle manzarayı izlerken kürek kemiklerine değen titreyen adem elmasını dahi
özlediğini fark etmişti. Ve yine gün içerisinde bilmem kaç kez düşünüp gözlerinin dolduğu, hayallerini kurduğu mutlu tabloya sahip oluşunu hayretler içinde izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Copo de Nıeve | Namjin
Fanfiction"Bugünden itibaren BTS yoluna 6 kişi olarak devam edecektir"