17 OCAK ÇARŞAMBA
Soğuk ve karanlığın hakim olduğu toprağın ve kanın kokusu ...
Ölümün sessizliği...
Korkular ve iç güdüler...
Güçlüklerle karşılaştığında ölümü tek çare olarak görme,onun yerine imkansızı başararak kendi tarihini yazmalısın...
SADEGÜL BAŞATEMUR....
Buz gibi suyun soğukluğunu iliklerinde hissetti. İrkilerek kendine geldiğinde nefesi neredeyse kesilicekti.
Düzensizleşen nefesini birkaç saniyede ancak kontrol edebildi. Ayıldığında yüzü ve şakakları balyoz yemiş gibi şiddetle zonkluyordu. Ellerinde, ayaklarında ve vücudunun heryerinde derin sızı ve acılar hissediyordu.Asya gözlerini açmakta zorlandı. Şişlikler çenesine kadar uzanmıştı. Feci darbeler almıştı. Yüzünün halini
merak etti. Her yerinin çürükler ve kesiklerle dolu olduğundan emindi. Neden bu halde olduğunu hӑyӑl meyal hatırlıyordu. Kendini zorladı ve detayları hatırlamaya çalıştı. Zihninde büyük karmaşadan başka birşey yoktu.Düşünceleri çok dağınık ve yorgundu.
Bu, sürekli gördüğü kӑbuslardan biri olabilirmi düşüncesi belirdi aklında. Hayır, kesinlikle hayır! Bu kӑbus değildi.
Şuanda hissettikleri gerçeğin ta kendisiydi. Çektiği acılar ve iliklerine kadar işleyen soğuk! Herşey, evet herşey kesinlikle gerçekti.İlk denemede bunu başaramadı ama ikinci denemede gözünün tekini hafifçe aralayabildi. Diğeri ise tamamen kapalıydı ve açması neredeyse imkansız gibiydi. Bunun için zamana ihtiyacı vardı tabi eğer yaşamasına izin verilirse. Önüne düşen başını doğrultmak için çabaladı. Canı fazla yandı. Şimdilik bunu yapmaktan vazgeçti.
Asya görebildiği kadar etrafına baktı. Tıpkı bir pergel gibi ayrılan ve her biri ayrı zincirlerle bağlı olan bacaklarına dikkatle baktı, sonra dehşet içinde ayaklarına... Net biçimde göremesede her iki ayağı zemine çakılmıştı. Emin olmak için sırayla ayaklarını hareket ettirmeye çalıştı ama bunu yapamadı. Ayakları o kahrolası pislikler tarafından gerçekten büyük çivilerle zemine çakılmıştı. Dehşet içinde ellerini görmeye çalıştı, onlarda aynı durumdaydı.
Çiviler kemiklerini parçalayarak delip zemine sıkı birşekilde çakılmıştı. Onlardan kurtulmak için ne gücü ne de cesareti vardı.
Acıyla inledi ve haykırdı. Keşke yaşadıkları bir kӑbus olsaydı, ama değildi. Lanet olası gördükleri gerçekten başka birşey değildi. Acıları, korkuları ve içine derinlemesine işleyen soğuk bir gerçekti. Lanet bir gerçek.
Işık yandı, Asya karanlığa alışan gözlerini yavaş yavaş araladı. Bulanık görüyordu karşısında duran iki kişiyi.
Tanıyamadı onları.
"Kimsiniz?" diye sordu kısık sesle. Kendisini duyduklarından emin değildi.
Cevap yok. Sadece nefes sesi vardı. Sürekli ve düzensiz olan kendi nefesi ve zihninin bir oyunu olan ve bir fırtına gibi algıladığı diğerlerinin nefes sesi. Her kıpırdadıklarında kıyafetlerinin çıkardığı hışırtı sesler ve şimdide yaklaşan ayak sesleri. Zihninde kocaman bir yer kaplıyor ve bir gürültü küresi gibi beyninde dalgalanıyordu.
Adamlardan biri kendine doğru yaklaştı ve hemen önünde duran kovayı eğilerek yerden kaldırdı. Kaldırırken zorlanır gibi bir ses çıkardı. Zihni onun ağır olduğunu ardından da içinin suyla dolu olduğunu hemen anladı. Su kelimesi
zihninde biranda büyük bir yankı buldu. Soğuktu, tıpkı bir buz kadar soğuk. Lanet olsun dedi kendi kendine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜŞ
Mistério / SuspenseLanet benimle var olmuştu olmamalıydı, Ben de var olmamalıydım. Beni doğuran kadınla birlikte ölmeliydim, Ya da rahmine hiç düşmemeliydim.