Hayatta önem verilen şeyler paha biçilemezdi. Bu kimisi için bir eşya, kimisi için bir insandan ibaretti. Aslında hayatımızı birine adamak intihara el sallamaktı. O kişi gittiğinde acılar çeker bu intihara kadar ilerlerdi. İşte sırf bu yüzden bu hayatta değer verdiğim hiçbir şey yoktu. Bu biraz kibirli durabilirdi ama tamamen hayata karşı bir savunmaydı.
"Hyung, yesene yemeğini."
Çok bilmiş kardeşimin sesiyle daldığım düşünceleri halı altına süpürüp aileme döndüm. Bu dalıp gitmelerim son zamanlarda atmıştı. Sebebi ise, o kim olduğu belirsiz adamdan kaynaklıydı. Aileme söylemek istemiyordum. Zaten işler yüzünden evde gerginlik artmıştı. Adam da ileriye gittiğinde konuşacaktım."Yiyorum, Kai. Sadece telefonunun ışığı gözümü kamaştırdı da," yapmacık bir gülümseme ile ona baktığımda masanın altından baktığı telefonunu anında cebine koymuştu. Babam çoktan kötü bakışlarını ona dikmişken zafer kazanmışcasına bakıyordum. Babamın altın kuralı masada iken telefon ile ilgilenmekti. Sırf bu yüzden kurtulduğum zamanlar çoktu.
"İlk sınavlar başlayacakmış. Çalışmayı düşünmüyorsunuz galiba?" Babam tek kaşını kaldırarak sorduğunda Kai ile birbirimize kaçamak bakışlar atmıştık. "Konular bitsin büyük bir tekrar yapacağım babacığım," Şirinliğini kullanarak kaytaran kardeşim sırıtırken şimdi düşünme sırası bendeydi. "Ben de aynı şekilde," bir şey bulamayınca Kai'nin yalanının arkasında rolümü almıştım. Babam başını sallayarak onayladığında kurtulmuştuk. Klasik şirket patronlarından biriydi, babam. Annem de yardımcısıydı. Zaten şirkette tanışıp evlenmişlerdi. Ailemizde ki her şey klasikti, ekstra bir şey yoktu.
Yemekten sonra odalara geçildiğinde yatağıma oturup karşımda duran kitaplığıma bakmıştım. Kitap okumayı seviyordum fakat uzun süredir elimi bile sürmemiştim. Ders çalışacak kadar kafamı rahat bulamayınca elime bir kitap alıp incelemeye başladım. Bütün kitapları kendim almama rağmen bunu unutmuştum. Arka yazısı hoşuma gittiği için direkt almış olduğum bir kitap olmalıydı. Kitaplarımı incelerken yan odamdan öğürme sesleri duyduğumda olduğum yerde kalakalmıştım. Yan oda Kai'ye aitti. Aklıma birden dolaşan kötü düşünceler ile hızla odaya girdiğimde ortalıkta yoktu. Odadaki banyonun ışığının açık olduğunu görmemle kapıyı tıklatmıştım.
"Velet, ölüyor musun?" Alaya karışık ses tonumla sorduğumda cevap vermediğinde bu sefer korkmaya başlamıştım. "Cevap versene," git gide sinirlenen sesimle konuşurken kapının kilit sesi ile açılmıştı. Bembeyaz yüzü ile içeriden çıktığında odasının kapısını kapatıp yatağına oturmuştu. Titriyor muydu o?
"Hyung, sana anlatmam gereken şeyler var," gözlerini ovalayarak konuştuğunda titremesi korkmamı sağlıyordu. Hızla yanına oturup yüzünü kendime çevirmiştim. "Bu halin ne, Kai?" Sinirlensem de ses tonumu alçak tutmaya çalışıyordum. Annem ile babamın yukarıya çıkmasını istemezdim. Pimpirik halleri ile başımıza bela olurlardı.
"Ben bir aptallık yaptım," söylemeye hem çekiniyor hem de korkuyor gibi bir hali vardı. Ne oluyor, anlamıyordum. "Uyuşturucu kullanmaya başladım," elleriyle yüzünü kapattığında ağzımdan kaçan iniltiye sahip çıkamadığımda elimi ağzımla kapatmıştım. Beynim algılamakta zorluk çekiyordu. Güçlükle şoktan çıkıp elimi saçlarımdan geçirmiştim. Sakin kalmaya çalışıyordum.
"Tanrı'm senin ne dediğini kulağın duyuyor mu? Ne demek ben uyuşturucu kullanıyorum? Yaşın kaç be senin, derdin ne? Ne olursa olsun bana anlatacaksın, bende sana dedik. Kardeşiz biz. Atlatamayacağımız şey yok. Uyuşturucu da ne demek?" Sinirle ona bağırırken kendini tuttuğu gözyaşlarını bırakarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında gözlerimi kapatmıştım. Cidden sakinleşip olayı iyice anlamam lazımdı. Kontrolünü kaybetmiş araba gibiydim.
"Özür dilerim, özür dilerim..." Gözlerimi yavaşça açıp daha sakin halimle onu kendime çekip sarıldım. Bir bok yemişti ama halledebilirdik. Bitmiş sayılmazdı. Onun da sakinleşmesi için beklerken ensesinde ki saçlarla oynadım. Küçüklükten beri ne zaman morali kötü olsa, birisi ona bu hareketi yaptığı an uysal bir kediye dönüşürdü. Tahmin ettiğim gibi ağlaması durduğunda başını çekip gözyaşlarını sildi.
"Hyung, ben birini sevdim. Uyuşturucu kullanacak kadar. Sanki tüm hayatım ona aitmiş gibi. Onu çok seviyorum. Sadece gözüne girip kendimi belli etmek istemiştim," olayın ne olduğu yavaş yavaş çözülürken burnunu çekip devam etti. "Maddeler falan satıyor. Babasından geliyor. Benden bunu öğrendiğim de gidip satın aldım. Yemin ederim, kullanmak gibi bir aptallık yapmayacaktım. Ben aldıkça onlarla da yakınlaştım. Planım iyi gidiyordu ama bir gün bara gitmeyi teklif ettiler. Hatırlarsın belki, dört ay önceydi. Eve çok kötü gelmiştim. Sen içtiğimi düşünmüştün, ben de öyle sanıyordum. Ama orada o kafayla bir sürü şey içmişim. Maddeleri almaya devam ettikçe kullanmaya da başladım. Hyung kurtar beni. Ben ölmek istemiyorum," gözünden yaş düştüğünde baş parmağımla silmiştim. Aynı anda benim de gözümden damla düştüğünde o da benimkini silmişti.
"Kim bu şerefsiz? Ya da şerefsizler?" Kaşlarımı çatarak sorduğumda alt dudağını dişlemişti. Hala isimlerini söylemediğinde ona ters bir bakış atmıştım. Derin bir nefes alıp söylediğinde isimler tanıdık gelse de simalarını hatırlamıyordum. "Yeonjun ve Beomgyu, son sınıflardan. Beomgyu," aşık olduğu kişiyi de sonradan ekleyip başını eğdiğinde sıkıntıyla oflamıştım. Velet diye alay ettiğim kardeşim ne işlere karışmıştı böyle? Tanrı'm, daha lisenin ikinci senesindeydi.
"Duygularından haberi var mı?" Başını usulca sallayıp onaylamıştı. "O kafa bulduğum gece ona söylemişim," gözlerimi devirip ona baktığımda titremesi durmuştu. Bu krizler çoğalmadan tedavi edilmeli ve bir an önce kurtulmalıydı.
"Yarın önce hastahaneye daha sonra ise şu şerefsizlerin yanına gidiyoruz, itiraz edecek durumda değilsin."
***
Söylediğim gibi, Kai o pislikleri arayıp her zaman madde satışı yaptıkları yere çağırmıştı. Burası okulun arka tarafında ki depoydu. Dışarıdan bakıldığında oldukça korkunç ve yanından geçildiğinde bile ürpertiren cinstendi. Kardeşimi bu kadar boşladığım için kendime kızıp duruyordum. Anne ve baba kavramının sahipleri malum kardeşimle ilgilenmediği için ona bakmayı kendime görev edinmiştim. Ağabey kavramından çok daha fazlasıydım.
Adım sesleriyle başımı yerden kaldırdığımda karşıma geçen iki çocukla beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Biri en yakın arkadaşım Taehyun'un sevgilisi, diğeri ise o gün yardım istediğim çocuktu.
Bu sefer tek kardeşim değil ben de çukura düşmüştüm.
—
Merhabaaa!
Yan ship konusunda hala bir fikrim yok. Buna siz karar verin, yoruma yazabilirsiniz ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Say No | Yeonbin √
Fanfiction"Tesadüfen olduğunu düşünüyorsun ama başından beri vardın." *** Kapak tasarım; @beyzablnt