Marketin raflarına teker teker bakarken ne alacağım hakkında bir fikrim yoktu aslında. Sadece bir şeyler almak ve Kai'yi sevindirmek istiyordum. Madde kullanımını nasıl bitireceğim bilmiyordum ama araştırmalar yapmıştım. İnternetten, bir de aile hekiminiz Jeon Beyden bilgiler almıştım. Kai'nin üzerine sert gitmemeli, alıştıra alıştıra maddeyi bırakmalıydı. Düşünerek elime almış olduğum atıştırmalıklara baktım. Eh, kötü seçimler değildi. Ödemeyi yaptıktan sonra evin yolunu tutmuştum.
Cebimden anahtarı çıkarıp kapıyı açtığımda sessiz ev beni karşılamıştı. Annem ve babam iki aylığına iş için gitmişlerdi ama Kai neredeydi? Ona seslendiğimde cevap gelmeyince poşetleri mutfağa koyup odasına çıktım. Kapıyı ne kadar çalsam da açmayınca açıp içeriye girdim. Yatağın kenarında titreyerek oturan kardeşimi görmemle çığlık atarak yanına çömeldim. Yüzüne yaklaşıp gözlerini inceledim. Siktir, yine kullanmıştı! Bağırıp, sert çıkışacakken edindiğim bilgiler aklıma geldiğinde bundan vazgeçtim.
"Kardeşim hadi gel yatağına uzan," bana öylece baktığında gülümseyerek karşılık verdim. Sakin olmalı ve onu rahat bir yere yatırmalıydım. Bana elini uzattığında yardım ederek uzanmasını sağladım. Ben gelmeden kusmuş olduğunu gelen kokudan anlamıştım. Yastığına sarılıp gözlerini kapattığında telefonumu çıkarıp hemen Jeon Bey'i aradım. Artık bununla baş edebileceğimi zannetmiyordum. Kendi yöntemlerimle bırakmazdı, o zıkkımı. Tıbbi yardım lazımdı.
Jeon Bey geldiğinde ambulansı aramış ve hastaneye gelmiştik. Aileme haber verilmesi gerekli olsa da bunu reddetmiştim. Jeon Bey sayesinde zorluk çıkmamıştı. Birkaç gün hastahanede kalmalı ve midesini yıkayacaklarını söylemişlerdi. Yarın okul vardı, okula gidemeyecekti. Baş etmem gereken cidden çok fazla şey vardı. Yeosang'tan dünkü olay yüzünden yardım etmesini sağlayabilirdim. Annesine söylememem karşılığında Kai için not tutması gibi (?)
"Ne yapacağım ben şimdi?" Başım yere eğik sorarken aileme söylememek konusunda kararlıydım. Öğrenirlerse, Kai'yi çok farklı ülkelere bile gönderebilirdi. Uh, bunu istemiyordum. "Sen her şeyi bana bırak, Soobin. İki ay zamanımız var o vakite kadar Kai toparlanmış olur. Sen okulu aksatmayıp gideceksin. Kai meselesini ben halledeceğim," özgüvenli konuşması ile kendinden emin görünüyordu. Anne ve babama söylemezdi, biliyordum fakat onun imkanları dışında haberin iletilmesinden korkuyordum.
"Okulu nasıl halledeceksiniz ki?" Tek kaşımı kaldırarak sorduğumda gülümseyerek elini omzuma koymuştu. "Sen orasını bana bırak. Hem sen benim ödül almam için yardım etmiştin ben de sana ediyorum öyle düşün," kaşlarımı çatıp elini çekmesini sağlamıştım. "Yardım-" sözümü söylememe izin vermeden kendisi konuşmaya başlamıştı. "Ah, biliyorum. Yardım karşılıksız yapılır. Bu bir istisna, tamam mı?" Gülerek sözümü tamamladığında ters davranmak yerine başımı sallayıp konuyu kapatmıştım.
"Onu gitmeden görebilir miyim?" Kai'yi kast ettiğimi anladığında başını iki yana sallamıştı. "Daha yeni midesi yıkandı. Dinlenmesi gerek. Yarın okul çıkışı geldiğin zaman görürsün, olur mu?" Derin bir iç çekip tekrardan başımı salladım. "Seni eve bırakmamı ister misin?" Başımı iki yana salladım. "Gerek yok, kendim giderim. Kai size emanet," zoraki bir şekilde gülümseyip gidecekken gördüğüm yüzle duraksadım. Beni takip eden... burdaydı. Yutkunup hızla oradan uzaklaştığımda yol yakın bile olsa taksi durdurup evin adresini vermiştim.
Elimi kalbime koyup derin bir nefes aldığımda tereddütle arkama baktım. Arabalar vardı. Sanırım takip edememişti, taksiye bindiğimde. Bir an önce yarın olmasını ve kardeşimi görmeyi istiyordum.
***
"Ben kamp mantıklı diye düşünüyorum. Hepsi insanlıktan çıkmışlar zaten türleri ile tanışırlar," müdürümüzün yakınmasına karşı gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Müdür sınıftan bir nöbetçi ile çağırmıştı. Her zaman ki gibi okulumuzun ve öğrencilerimizin mutluluğunu düşünüyordu. Alay etmek için söylemiyordum, cidden mükemmel bir müdüre sahiptik. Yaşça büyük olsa da oturup konuşabilecek biriydi. "Müdürüm bence de orman gezisi güzel olabilir. Hiç doğayla ilgili çalışmalar da bulunmadık. Choi Koleji çalışmalar yapıyormuş doğayla ilgili onlardan önce bir şeyler yaparsak yükselişe geçebiliriz," gülümseyerek söylediğimde başını sallamıştı. Bu teklif cazip gelmiş olmalıydı.
"Aferin, Soobin. Güzel plan. Ben ayarlamaya başlayayım yarın duyurusunu yaparız. Bu sefer geniş kitle olsun. Yirmi beş değil de elli kişi gibi?" Başımı salladım. "Hep az kişilik olduğu için kalan öğrenciler baş ağrıtıyordu," müdür dediklerimi dikkatle dinlemişti. Kendimi onun beyini gibi hissediyordum. "Tamam, dersine girebilirsin. Hallettikten sonra yine çağırırım," başımı sallayıp eğilerek saygımı gösterdikten sonra kapıyı açıp çıktığımda kapının kenarında bekleyen Yeonjun'u gördüğümde yumruğumu sıkmıştım.
"Sen miydin içeride ki, ben de önemli bir şey sanıyordum. Bir derstir bekliyorum," alaya karışık gülerek söylediğinde yapmacık bir gülüşü dudaklarıma takındım. Ellerimi pantolonumun cebine koyup ona yaklaştım. Kaşlarını kaldırıp şaşkın gözleriyle hareketimi izlemişti. Yüzümü yüzüne yaklaştırıp yakından dikkatlice yüzüne bakmıştım. Temiz bir yüzü vardı çirkin kalbine rağmen. Pisliklerle dolu kalbine karşın hala gülebiliyordu mesela.
"Biliyor musun başta seni fazlasıyla iyi görmüştüm ki o kadar insan arasından seni seçip senden yardım istemiştim," tepkisini ölçmek için durup gözlerine baktım. Tepkisiz yüzüyle gözlerime baktığını görünce bulanık bir gülümseme takındım. "İnsan cidden dış görünüşe aldanmamalı. Ödeştik dediğinde her şeyi kafamda silmiştim ama sen devam ettin. Hala ödeşmedik, Yeonjun. Sen bunu bozdun," mümkünmüş gibi daha çok yüzüne yaklaştığımda yutkunduğunu görmüştüm. Yüzü aynı olsa da gözlerinden geçen duyguları görebiliyordum.
"Senin canını öyle bir yakacağım ki, Yeonjun... Benim şu an üzüldüğümün iki katı üzüleceksin. Böyle kalbini koparacaklarmış gibi hissedeceksin. Ben ise o sırada gülerek seni izleyeceğim. Ben iyi biriyim ama sen bunu hak ediyorsun, piç herif."
Yüzümü geri çekip tiksintiyle yüzüne baktım. Midemi bulandırıyordu, fazlasıyla. Kardeşime yaptığının bir bedeli olacaktı. Dövmek çözüm değildi benim gibi acı çekmeliydi ki rahatlayabileyim. Tek suçlu o değildi, Beomgyu'ya da iyi bir ders verecektim. O da çoktan hak etmişti. Hatta ona kaç katı fazla acı çektirmeliydim. En çok kardeşimin kalbini acıtan oydu.Sırtımı dönmüş gidecekken sesiyle kaşlarımı çatarak ona döndüm.
"Sırtımda ki izleri mi yayacaksın?" Gülerek söylemişti ama gözlerindeki acıyı görmüştüm. İnsanları çok iyi anlayabiliyordum. Bu yüzden psikoloji okumak istiyordum. Kollarımı birleştirip onun yaslandığı gibi duvara yaslandım. "Kimin yaptığını bilmiyorum ki klasik bir kavgadan bir şey de olabilir. Fiziksel acıların umurumda değil içinde olan acıları görmek istiyorum. Bunu elde edeceğim," yapmacık gülümsememle ona bakıp yüzümdeki ifadeyi aniden bozdum. Öldürücü bakışlarımı atıp yanından uzaklaştım.
Ne yapacağımı çok iyi biliyordum.
—
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Say No | Yeonbin √
Fanfiction"Tesadüfen olduğunu düşünüyorsun ama başından beri vardın." *** Kapak tasarım; @beyzablnt