"Yeni müşteri de mi getirdin? Gittikçe gözüme giriyorsun, Kai."
Beomgyu yamuk ağzıyla konuşurken yüzüne yumruk atmamak için kendimi tutuyordum. Taehyun her zaman onu övgüyle anlattığı için böyle biri olduğu aklımın ucundan bile geçmezdi. Şu an gördüğüm her şeye beynim an ve an kayıt altına alıyordu. Taehyun'a bundan bahsetmeli miydim, bilemiyordum."Müşteri falan yok. Aslında artık Kai de yok. Kardeşimi bu işlerden şu andan itibaren irtibatını kesiyorum. Eğer ki başına bela olmaya yeltenirseniz kendinizi hapishane de bulursunuz," tehditkar sesimi bozmadan ciddi bir şekilde konuştuktan sonra Kai'ye göz hareketi yaparak yürümesini işaret etmiştim. Başını sallayıp peşimden gelirken arkamızdan gelen sesle durmuştuk.
"Ne yapabilirsin?" Yeonjun gayet ciddi yüz ifadesiyle gözlerimi delerken yutkundum. Beomgyu sorun değildi ama Yeonjun'dan yardım istemiştim. Bunu kullanabilirdi, kullanacaktı. Normalde olsa yardım istemezdim ama lanet olsun ki o gün Taehyun hastahaneye kaldırılan halası yüzünden okuldan erken çıkmıştı. Tek başıma gidersem başıma bir şey geleceğini biliyordum. Risk almayı sevmezdim. Kai ise bizden küçük olduğu için ek dersi vardı. O gün cidden çaresizdim ve ona sığınmıştım.
"Kai söylememiş sanırım, babam polis. Böyle bir şeyi ihbar ettiğim an yanarsınız," yüzümde ki ifadeden bir şey kaybetmeden konuşmaya devam etmem büyük bir şeydi. Genelde mimik sorunu yaşadığım için yüz ifadelerim hep farklıydı. Alışkanlık yapa yapa huy edinmiştim bunu. "Yakalanacağımızı düşünmen yanlış. Hem her yardımın bir karşılığı yok mudur?" Tek kaşını kaldırarak sorduğunda bunu söyleyeceğini bildiğim için aldığım tedbirle ona ukala şekilde güldüm. Kardeşime fazlasıyla değer veriyordum ve bu yolda herkesi harcardım. Ne Beomgyu ne de Yeonjun denilen çocuk bunu bozabilirdi. Sırtımı dönüp gitmeden konuştuğum da cevaplarını beklemeden depodan çıkmıştık.
"Yardım, karşılıksız yapılır. Ki yapılırken de kafana silah dayatılmaz. Karşılık bekliyorsan yardım etmemeliydin."
***
Sabahın ilk saatlerinin belirleyicisi güneş ışınları odama hücum ederken alarmım çalmadan kalktığım için iyi hissediyordum. Esneyip gerindiğimde kurduğum alarmı iptal edip Taehyun'dan gelen mesajlara baktım. Okula arabayla gideceğini ve beklememem gerektiğini söylemişti. Yataktan kalkıp hazırlanırken aklıma dünden kesitler geldiğinde duraksamıştım. Gömleğimin düğmelerini kapatırken aynadan kendime bakıyordum. Kendimce belirlediğim sert duruşumu takınıp aynaya baktığımda iliklerime kadar güç yayılmış gibiydi. Aynayla cilveleşmeyi seviyordum, özellikle de sabahları. Daha dinç güne başlıyordum.
Kai'nin ders saati benden biraz daha geç başladığı için onu beklemeden evden çıkmıştım. Otobüse binip gittiğim yolu bu sefer yürümek istemiştim. Hem daha erkendi. Ki okul başkanıydım. Bu yüzden erken gidip müdürler ile klasik konuşmamız beni bekliyordu (!) İyi açıdan düşünürsem, yürümek beynimde ki düşünceleri dağıtırdı. Kai meselesini ailemle paylaşmalı mıydım, mesela? Paylaşsam bile ya ilgilenmeyeceklerdi ya da kardeşimi hastahaneye yatırırlardı. Bunu kendim de halledebilirdim, değil mi? Doktorla görüşüp onu iyileştirebilirdik. Bağımlısı olacak dereceye gelmemişti sonuçta.
Okulun arka girişine geldiğimde duyduğum seslerle derin bir nefes aldım. Umursama, sınıfına git. İç sesim devreye girip savunmaya geçtiğinde düşünceli bir tonda arkama baktım. Bir grup öğrenci kavga ediyorlardı. Okul başkanıydım, büyük ihtimalle şu an kayıtlarda görüntüler okul kamerasına kaydedilmişti bile. Oflayarak adımlarımı kavganın olduğu tarafa yönelttim. Gittikçe öğrenci grubunun değil sadece iki öğrencinin bizim okuldan olduğunu anlamıştım. Dikkatlice baktığım da bunlar Yeonjun ve Kai'den başkası değildi.
Koşarak yanlarına vardığımda adamlar dağılmıştı. Takım elbiseli adamlar lüks arabalarına binip ortadan kaybolurlarken hızla Kai'nin yanına çömeldim. Kai yerde sızlanarak uzanıyor, Yeonjun ise sırtını demirlere yaslamış dudağında ki yarayı bastırarak kafasını geriye yaslamıştı. Lanet olsun, ne oluyordu?
"Kai bu ne hal? O adamlar kim?" Yardımımla doğrulduğunda ağzı gözü yer değiştirmiş gibiydi. Bu çocuk hangi ara bu kadar serseri olmuştu? Derslerine hayatını adamış masum çocuk yerine, uyuşturucu kullanan bir sersem gelmişti. "Uzun hikaye, Hyung. Sonra anlatırım," konuşamayacak durumda olduğu için onu bırakıp Yeonjun'a döndüm. Ayağa kalkmış gidiyordu bile. Bu kadar umursamaz olmasına karşılık patlayan sinirimle hızla yürüyüp bileğinden tuttum.
"Bana baksana sen! Kardeşimden elinizi çekin dememedim mi, ha?" Bağırarak konuşurken yüksek sesten rahatsız olmuş olacak ki gözlerini kısıp eliyle ağzımı kapatmıştı. Elini tutup çekicekken tutuşu sertleştiğinde ellerim inmişti. "Bak, haddini aşmaya başlıyorsun. Kardeşinle işimiz yok. O sadece bir müşteri. İşimizi yapar ve bitiririz. İlerisi olmaz. Sen de daha fazla burnunu sokma," elini çektiğinde kaşlarını onay alırcasına kaldırmıştı. Yakınımda ki yüzüne baktığım da yaralardan kanlanmış durumdaydı. Gözlerimi gözlerine diktiğimde umursamaz gözlerini gözlerimde gezdirip arkasını dönmüştü.
Gideceği sırada arkasına döndüğünde ona bakmıştım. "Bir daha benim yanımda sakın yüksek sesle konuşma. Yoksa çok farklı bir şekilde sustururum," sert bakışlarını gönderip okula girdiğinde gözlerimi kapatıp nefesimi vermiştim. Nefesimi ne zamandan beri tutuyordum?
"Hyung, beni revire götürsene. Orada anlatırım ne olduğunu."
-
Merhaba!
Neden böyle bir şey yazdım, bir fikrim yok nzjjajaaj Yazma yeteneğimi kaybetmiş gibi hissediyorum • - •
Atmayacaktım ama sınavlardan önce moral olsun diye atayım dedim belki bir bölüm daha atarım..Yorumlarınızı yazmayı unutmayın ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Say No | Yeonbin √
Fanfiction"Tesadüfen olduğunu düşünüyorsun ama başından beri vardın." *** Kapak tasarım; @beyzablnt