Üçümüz kütüphaneye indiğimizde ikisi birbirine öldürücü bakışlar atmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Minho müdürün yanında sorun olmayacağına dair şeyler söylemişti şimdi niye bu bakışları atıp duruyordu? Aralarında ki olayı bilmiyordum ama o sene her göz göze geldiklerinde kavga edip dururlardı. En sonunda Minho okulunu değiştirmişti. Onun dışında da dışarda da kavgaları devam etmişti. Bunu Yeonjun'un yüzünden anlıyordum. Okul başkanı olunca kimin ne olduğunu gayet iyi biliyordunuz. Yeonjun da dikkat edilmesi gereken bir tip olduğundan dolayı gözlerim ayrı bir üzerindeydi.
"Bence yer büyük ve geniş olduğundan dolayı bunu bir kamp gezisine çevirelim. Etraf yeşillik dolu, ateşin etrafına dizilir her okul... bence çok güzel bir konsept, sizce?" Aklımda ki planı tarif etmeye çalışırken ikisi sadece onayladığını belli eden mırıltılar çıkarmışlardı. Gözlerimi kapatıp ofladım. Kafam zaten doluydu. Onlar böyle yaparak işimi daha da zor kıldırıyorlardı.
"Ya, bana bakın! Cidden bir an önce bitsin diye uğraşmaya çalışıyorum. Ama birbirinize öldürücü bakışlar atarak bana yardımcı olmuyorsunuz. Lütfen şunu bitirelim, daha sonra meseleniz neyse halledersiniz. Yeonjun, lütfen." Başım aşırı ağrıyordu ve bir şekilde olayı halletmeye çalışıyordum. Yeonjun adını seslenmemle başını bana çevirmiş, onaylamıştı. Minho da Tanrıya şükürler olsun ki kabul etmiş ve üçlü bir şekilde halletmeye başlamıştık.
"O zaman 50'ye 50 yapıyoruz?" Minho'nun sorusuyla ensemi kaşıyarak Yeonjun'a baktım. O da bana bakıyordu. Bir şey söylemeyince başımı Minho'ya çevirdim. "İki okul toplamı olarak 100 kişi olacağız. Halledilebilir bence. Fazlası sıkıntı azı zarar olur. Bu ideal," fazla öğretmen katılım göstermeyecekti bu yüzden herkes kendi kafasında olacaktı. 50 kişiyi bu nedenle tamamlayabileceğimizi düşünüyordum. "Yer büyük daha çok kişi gelebilir ama fazla kalabalık başımıza bela açabilir. Sonuçta bir şey olsa üçümüz sorumluyuz. Büyük ihtimalle birinci veya ikinci sınıflar katılacaktır," Yeonjun'un farklı bir yere değinmesiyle kafam karışmıştı. Küçükler baş belası olabiliyorlardı. Hele ki hala kafası ortaokulda olan gelişmemiş düşünceliler!
"Doğru. Son sınıflar sınava üçüncü sınıflar da sınava hazırlık içerisindeler. Büyük ihtimalle iki ve birinci sınıflar daha çok katılım gösterecektir," Minho'nun, Yeonjun'a katılmasıyla şu anlık tartışmadıkları için minnettardım. "O zaman listeyi ve planı müdüre götürelim. O da duyuruları yapmaya başlar," ikisi de onaylandığında ayaklanıp müdürün odasına gitmiştik. Kafa yapılarımız mı uyuşmuştu, bilmiyorum ama uzun sürmemişti.
***
"Ben mecbur gideceğim," omuzlarımı silkerek limonatamdan bir yudum aldım. Son teneffüstü. Kantine içmiş bir şeyler içiyorduk, ben yokken hep notlar tutup bana yardımcı olduğu için önce büyük bir sevgi kucaklaması yaşattıktan sonra. Ona kısaca geziyi anlattığımda merakla dinlemişti. "Ee dostumuzu tek bırakacak değiliz. Hem Yeonjun da var, canın sıkılmasın ben de yanında olurum. Temiz hava bana da iyi gelir," gülümseyerek söylediğinde masada duran elini tutup teşekkür edercesine sıkmıştım.
"Beomgyu ile ne oldu? Anlatmadın diye sormak istemedim ama anlatmak için can attığını gözlerinden okuyabiliyorum," derin bir nefes alıp yaslandığı sandalyede doğruldu. Konunun açılmasıyla ciddiyete girmesi endişelenmemi sağlamıştı. Kötü geçtiğini biliyordum ama arkadaşımın üzülmesini nasıl teselli edeceğim bilmiyordum. Bir şeyi kurtarayım derken sonuçlarına da nasıl katlanacağımı tahmin etmem gerekirdi. Fakat her seferinde aklıma ne gelirse gelişi-güzel yapıyordum. Bu iyi bir şey değildi.
"Bana her şeyi anlattı. Oh, hayatı o kadar boktanmış ki ne diyeceğimi bilemedim bile. İşin üzücü kısmı o kadar sevgilisi olmama rağmen bana söylememesi, anlatmaması. Bir baba oğluna nasıl madde sattırır, Soobin?" Konuşmaktan dolayı kurumuş dudaklarını ıslatıp gözlerime baktığında başımı çevirmiştim. Bu aile-madde-satış döngüsünde ki olayları biliyordum. Anlaşılan Taehyun da öğrenmişti. Susarsam o dinlemek istediğimi anlayacak ve anlatmaya devam edecekti, ki öyle de oldu.
"B-ben Kai'ye yaptıklarını biliyorum ama..." ağzından kaçan hıçkırıkla ne yapacağımı bilemeyerek ona baktım. "Ondan vazgeçemem ki, Soobin. Ben onu çok seviyorum," titrek sesinden dolayı abuk sabuk çıkan kelimelere inat ne dediğini çok iyi anlamıştım. Sandalyemden kalkıp yanında ki sandalyeye oturdum. Onu kendime çekip sarıldığımda ağzından bir hıçkırık daha kaçmıştı. Kısık sesiyle ağlarken kolumu beline sarıp onu sakinleştirmeye çalışıyordum. O da kendine göre haklıydı.
"Biliyorum, Taehyun. Sadece dikkatli ol. Ne olduklarını ikimiz de çok iyi biliyoruz. Aşk gelip geçici bir şey bunun için geleceğini çöpe atma," ondan ayrılıp dostça gülümsediğimde peçeteyle gözyaşlarını silmişti. Başını sallayıp dediklerimi anladığını gösterirken ders zilinin çalmasıyla ayaklanmıştık. Kantinden çıkacakken köşe de Taehyun'u izleyen bir Beomgyu görmemle bakışlarım oraya çevrilirken Taehyun nereye baktığımı anlamak için bakışlarımı takip etmişti.
Taehyun ona kızarmış gözleriyle bakarken Beomgyu onun bu hâline iç çekip kantinden çıkmıştı. Bu benden küçük olan iki beden birbirlerine karşı sevgi besliyorlardı ama hüzün ikisinin arasını perdeyle örtmüştü. Belki böylesi daha iyiydi belki de daha kötü. Fakat bunun nereye gideceğini ancak kendileri belirleyebilirlerdi.
Sınıfa girmeden önce öğretmenin isteği üzerine dosyasını getirmek üzere sınıftan çıktığımda öğretmenler odasına doğru ilerlemiştim. Bahsettiği kırmızı dosyayı aldığımda sınıfa doğru gidecekken fazla hızlı olduğumdan gerek birine çarpmıştım. Yere baktığımda çay görmemle kaşlarımı kaldırıp çarpıtığım kişiye baktım. Hah, Yeonjun'du. Cidden, artık beni takip falan ettiğini düşünecektim.
Ona çarpmış içtiği çayı yere düşürmüştüm. Dosyayı hızlı refleksimle ıslanmaktan kurtardığımda kendimi tebrik etmiştim. Yeonjun'un gömleği ıslanmıştı. Ve ıslak gömleğinden anladığım kadarıyla altında atlet yada başka bir şey yoktu. Sımsıcak olduğu her yerden belli oluyordu çayın. Şu an yanıyor olmalıydı. Ders zili yeni çaldığı için öğrenciler yeni sınıflara giriyordu. Bizim fizikçi zil çalmadan sınıfa girdiği için hariç tutuyordum.
Birçok ergen ve şehvet bakışlarıyla Yeonjun'a bakan gözler görmemle ona baktım. Yandığını anlamak için dahi olmama gerek yoktu. Fakat üstünü çıkaramamasının nedenini biliyordum. Öylece bırakıp gitmek aklımdan geçerken lanet kalbimle ceketimi çıkarıp ona uzattım. Bu şekilde gömleğini çıkarır çıkarmaz sırtını örtebilirdi. Daha fazla bir şey yapmayıp ve fizikçinin azarını işitmemek için hızla sınıfıma girmiştim.
Umarım sırtını örtebilmişsindir, Yeonjun.
-
Merhaba!
Bana yorumları görünce bir şey oluyor bölüm yazıp duruyorum. O zaman bir kez daha üst üste iki bölüm atıp kaçıyorum. Ha bir de gezinin olduğu bölüm güzel şeyler ortaya çıkacak. ♡Bekleme de kalın, olur mu? *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Say No | Yeonbin √
Fanfiction"Tesadüfen olduğunu düşünüyorsun ama başından beri vardın." *** Kapak tasarım; @beyzablnt