10 | "Yeonjun'un pamuk çocuğuna olan zaafı"

1.4K 196 94
                                    

"Ya, Hongjoong tahmini ne zaman siktir olup gidersin?" Soojin ona tiksinen bakışlarını atmaktan çekinmeyerek kısa boylu arkadaşımıza baktığında servisin içindeki herkes kahkahalarla gülüyordu. Bir kişi hariç, Yeonjun. Onu cidden hiç umursamıyor ve kazasız belasız geziyi sonlandırmak için can atıyordum. Soojin, Hongjoong'a göre uzundu ve kesinlikle ideal tipi değildi. Bunu her defasında söylemesine rağmen birinci sınıftan beri bundan vazgeçmeyen Hongjoong'du. Komiklerdi ama Hongjoong haddini aştığında benim bile sinirim bozulabiliyordu.

"Soobin-Ah, bu gelecekse bana haber verin gelmeyeceğim demiştim. Aşk olsun," üzgün suratla bana baktığında ne diyeceğimi bilememiş dudaklarımı büzmüştüm. Bu, affettirmek için kullandığım bir yöntemdi. "Olsun be. Üç yıldır bunun için uğraşıyorum zaten," Hongjoong aşk dolu bakışlarını Soojin'e attığında gülmemek için dudaklarımı bastırmıştım.

Başımı başka yöne çevirmiş gülerken izlendiğimi hissettiğim için kafamı kaldırmıştım. İki tanıdık çift göz ile gülümsemem donmuş kalırken bakışlarımı kaçırıp en önde ki şoför koltuğunun yanına oturup öğretmenlerle konuşmaya başlamıştım. Bana böyle bakmasına anlam veremiyordum.

Gezi alanına dört saatlik yolun ardından vardığımızda herkes sefil görüntüsüyle etrafa bakmıştı. Beğeni dolu bakışlar görmemle gülümseyip ek çırpmıştım. İzlendiğim iki çift irisi hissetsem de dönüp bakmamakta bütün kontrolümü kullanıyordum. Herkes çadır kurmaya başlarken öğretmenin megafona konuşmasıyla bakışlar ona dönmüştü. Beden Öğretmeni Bay Min'di.

"Şimdi birkaç kişilik gruplar yapacağız. Eksik olan çok şey var. Bizde kamp yapıyorsak bunu kendimiz bulalım dedik. O yüzden herkes kollarını sıvasın," heyecan dolu sesi ile ben bile enerjiyi hücrelerimde hissediyordum. "Sorumlular çılı çırpı toplasın. Yakacak şeylere ihtiyacımız var öbürleri etrafıma gelsin," Minho ve okulundakiler hala gelmediği için bu görev ikimize kalmıştı. Derin bir nefes alıp Yeonjun'un yanına gittim. Taehyun dedikodu tayfası olan kızları toplamış konuşuyordu. Muhabbetlerine dahil olmak yerine verilen görevi yapmak daha cazip gelmişti.

"Yeonjun-Ah şimdi toplamaya başlayalım. İki saate hava kararacak zaten," başını kaldırıp gökyüzüne baktığında bana onay vermişti. Önden yürümem için elini uzattığında gösterdiği yönde ilerlemeye başladım. Burası onlara aitti ve yer konusu hakkında daha bilgili olmalıydı. Ona ayak uydurup sorumsuz bir şekilde bitirebilirdim bugünü. Ormana benzeyen çalılık kısma doğru girdiğimizde yanımda yürümeye başlamıştı. Sanırım bu bölge tehlikeliydi.

"Burada zararlı birçok bitki türü vardır, dikkatli ol."
Yeonjun'un sesiyle etrafa iyice bakınıp temkinli bir şekilde yürümeye çalışıyordum. Oksijen bakımından çok organikti ama dikenli olduğu belli olan bitkiler ürkütücüydü. Hele ki ısırgan otu... Ah, çocukluğumdan kalma bir alerjiydi benim için. Yine böyle bir gezide ayağıma çarpmış ve kaskatı kesilmiştim. O hareket edemeyip canımın acıdığı anlar hala çok tazeydi. Uh, çok dikkatli olmalıydım.

Şort giydiğim için bacağıma çarpan bitkiyi hissetmemle yerimden fırlayıp Yeonjun'a yapışmıştım. Aniden kolunu tutmakla başını bana çevirip baktığında gözlerimi kısarak ters bir bakış atmıştım. Bakışlarımı umursamadan yola devam ettiğinde istediğimi aldığım için sırıtarak yürümeye devam ediyordum. Ona yapışmış bir penguen gibi duruyordum.

Başıma giren ağrıyla gözüm kararmaya başladığında elimin altında olan kolu sıkıca sıkmıştım. Yeonjun başını çevirip ne olduğuna baktığında dönüp ters cevap verecek halim bile yoktu. Aniden gelen yorgunluk ile ne yapacağımı şaşırmış gibiydim. Sanki koluna tutunmasam bayılacakmışım gibi. Bu hallerimi tanıyordum. Isırgan otuna çarpmış olamazdım, değil mi?

Don't Say No | Yeonbin √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin