16 | "Sevgi dolu kalpler hep birbirlerini bulurlar"

1.2K 145 84
                                    

"Şu an en nefret kişiyim, değil mi?"

Başını indirmişti. Battaniyesi ile elinde çevirip duruyor karşımda küçük bir çocuk gibi bekliyordu. Yüzüme bakacak yüzü yoktu, eh bu iyiydi. Aksine kendini bilmiş bir ifade ile karşımda durmasını kaldıramazdım. Her ne olursa olsun hala yetiştirdiğim gibiydi. Sandalyemi çekip yakınına yaklaştım. Hala kafasını kaldırmayınca sıkıntılı bir nefes bırakmıştım.

"Başını kaldır," birkaç saniye sonra yüzünü kaldırdığında diyecek bir söz bulamayıp öylece bakakalmıştım. "Ne öğrendin bilmiyorum ama telafim yok bunu biliyorum," elleriyle oynamaya devam ediyordu. Düz bakışlarımı bozmadan ona bakıyordum. "Neden anne ve babamla bu kadar yakınken bana üvey evlat muamelesi yaptınız?" Söylerken dudaklarım titremiş gözbebeklerim yaşlanmıştı. Bunun kadar acıtan bir şey daha hayatımda yaşamamıştım.

"Aslında benim bile bilmemem gerekiyordu. Sadece ben burnumu her şeye sokup olayları öğrendim. Beomgyu'nun da etkisi var tabi," burnunu çekip gözlerimin içine bakarak anlatmaya devam etti. "Ben kaç sene önce de böyleydim. Terapiste gitmiştim o da hep deprasyon olduğunu söyledi. Öyle basit bir şey değilmiş bu. Gün geçtikçe beni içine çekiyordu. Hyung, yaşadığım halde nefes alamıyordum. Bu ne demek anlayabiliyor musun?" Başımı iki yana salladım. Dolu gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalışmıştı. Gözlerini açtığında bitkin yüzünü ilk defa bu kadar yakından görüyordum.

"Beni bu aptal hastahane duvarlarına sokmanız da bir şeye yaramayacak. Ben çok kez hapları, bıçakları elime aldım ama yapamadım işte. Daha sonra Beomgyu çıktı işte karşıma. Bu laneti kullanıyordu fakat faydasını görüyordu. Gittim onunla tanıştım. Bana yaşamadığını hissettirecegini söyledi. O günden sonra başladım kullanmaya. Ben zaten bunu ölmek için içiyorken sen beni getirdin kurtulmam için buraya. Ailemiz zaten umurunda değil hala. İçiyormuşum yok başka bir şey yapıyormuşum takmıyorlar bile. Söylesene, sana bunları anlatıp niye üzecektim ki?" 

Kahküllerini parmakları ile ayırıp ağlamaktan dolayı şişmiş gözlerini elinin tersiyle sildi. Tepkisiz kalmalı mıydım yoksa ona sarılmalı mıydım, bilmiyordum. Akıl verecek Taehyun da yoktu. Derin bir nefes alıp sadece dolu gözlerimi yukarıya kenetlenip gözyaşlarımın akmamasını sağladım.

"Onlarla da yakın falan değilim. Oğulları olduğumu görsünler diye hep diplerine girdim ama bir bok değişmedi. Sana anlatacak bir şeyim yoktu ki anlatayım. Lütfen kızma bana, lütfen."
Sona doğru sesi kısıldığında nefes alamamış hızla kollarımı cılız bedenine sarmıştım. Ağzından bir hıçkırık kaçtığında bu son damlam olmuştu. Ağlamaya başladığımda o da bana eşlik etmişti. Öylece ne kadar zaman ağladığımızı bilmiyordum. Sadece gözyaşları arasından duyduğum ses susmamı sağlamıştı.

"Gitmeme izin ver."

***

Taehyun ile konuşup anlattıktan sonra parka gelmiş oturmuştuk. Daha sonra annesi arayınca gitmek zorunda kalmıştı. Ben ise gitmemiş kafamı iyice toplamak öylece oturuyordum. Kafam karışıktı. Karışıklığı toplayacak düşüncelerin de yoktu. Bomboş duruyordum. Başımı ellerimin arasına alıp dizlerimi kendime çektim. Şimdi kendimi küçülmüş hissediyordum. Bu kadar şeye göğüs germek zorunda değildim. Bu koca dünya için küçücüktüm. Ama içimdekiler neden bu kadar büyüktü?

"Aigoo, pamuk çocuk üzgün görünüyor." Karşıma oturan bedenle başımı ellerimin arasından çekip ona baktım. " Ne oldu, hm?" Şefkat dolu sesine uyum sağlayan tebessümü ile yutkundum. "S-sen beni nasıl buldun?" Kekelememe takılmadan ona şaşkın bakışlarımı gönderirken omuz silkmişti. "Hep buluyorum. Buna alış artık," ağzım o şeklini almıştı ona bakarken. Harbi beni nasıl buluyordu? "Nasıl bulabiliyorsun, cihaz falan mı taktın?" Kaşlarımı kaldırıp alay edercesine konuştuğumda gülümseyerek aramızda ki mesafeyi kapatmıştı.

Alaycıl yüz ifadem kaybolurken elini kalbime koyup yapmacık bir düşünceli ifade takındı.

"Sevgi dolu kalpler hep birbirlerini bulurlar," sorduğuma pişman olup elini hızla çektim. "Ben bir şey daha sormak istiyorum," elini geri çekip diğer eliyle birlikte arkasına koyduğunda rahat bir pozisyon almıştı. Dinliyorum dercesine baktığından konuşmasını beklemedim. "Beni takip eden bir adam vardı ya hani, onu artık hiç görmüyorum. Sence ailem ile mi alakalıdır?" Ensemi kaşıyarak ona baktım. Dudağını büzüp düşünceli bir ifadeye bürünmüştü. Kesin o biliyordur, diye sormuştum.

"Belki akılları sen de olduğu için ne yaptığını izlesin diye birini tutmuşlardır?" Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemek için kendimi sıksam da kahkahamı koyuvermiştim. Bana şaşkınca bakınca elimi havaya kaldırmıştım. "Ah, özür dilerim ama böyle olduğunu sanmıyorum. Onların umurlarında bile değilim," her ne kadar gülerek söylesem de içimde ağlayan hislerim tam yanımda duruyordu.

"Sana o gün bir şeyi söylemeyi unutmuşum," gözlerimi gözlerine dikip baktığımda dudaklarına gülümseme yerleştirmişti. "Annen hep  derdi ki her ne kadar çocuklarıma soğuk davranırsam benim yaptığım işleri bir gün öğrendiklerinde hayal kırıklığına uğramayacaktır. Fakat ben onları hep izleyecek ve destekleyeceğim. Bu tarz cümleler," emin olmak için gözlerine baksam da mimikleri değiştirmediğinde ciddi olduğunu anlamıştım.

Annem beni seviyor olabilir miydi?

"Sevineyim diye söylemiyorsun, değil mi?" Başını iki yana sallayıp güven verici bir şekilde gülümsediğinde içime dolan kelebeklerle konuşamamıştım. Neden bu kadar entrika vardı ki? Direkt birbirimizi sevdiğimizi söyleyip aile olamaz mıydık? Sanırım bu fazla geliyordu. "Oh, ne demeliyim?" Kendi kendime konuştuğumu zannederken dıştan konuştuğumu anladığımda elimi başıma koymuştum. Lanet olsun.

"Teşekkür?" Güldüğünde gözlerimi kısıp ona bakmıştım. "Hep bana bir iyiliğin dokunuyor. Çok borçlu hissediyorum ve... suçlu (?)" Başını iki yana sallayıp reddettiğinde sözümü kesmiştim. "Yardım karşılık beklenmeden yapılan bir şeydir, değil mi?" Bunu ona söylediğim an aklımda çınlarken titrek bir nefes verdim. Sadece başımı sallayabilmiştim.

Kısa bir sessizlik hakim olduğunda rahatsız olup başımı kaldırmıştım. O da benimle birlikte kaldırdığında komik duruma gülmeden edememiştim.

"Düşman gibiyken şimdi yan yana oturuyoruz," iç çekerek söylediğimde dudakları yana kıvrılmıştı. "Tuhaf değil mi?" Başımı sallayıp onayladığımda dudakları daha çok kıvrılmıştı. Söylediği şeyle ise karnına dirseğimi yemişti. Ama daha sonrasında kahkalarımız sessiz olan parkı doldurmuştu.

"Bir sonraki kısım aşksa, hızlı geçelim bu levele."

Merhaba!
Artık duvarlar kalktı gibi he ;)

Produce x 101 izleyen okuyucularım varsa belli edebilirler mi kendilerini? ♡

Produce x 101 izleyen okuyucularım varsa belli edebilirler mi kendilerini? ♡

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Don't Say No | Yeonbin √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin