Bulutların aracılığıyla gökyüzünden gelmiş gibiydim. Kendimi tüy kadar hafif ve özgür hissediyordum. İçimde ki her şey sanki alınmıştı bir iğneyle. Tuhaftı ama hoşuma gitmişti. Kendimi rüya aleminden soyutlayıp gözlerimi açtığımda tanımadığım yere karşı anlamsız bakışlar atıyordum.
En son, bitkilerin arasında Yeonjun ile yürüdüğümüzü hatırlıyordum. Aman Tanrı'm, kim bilir kaç saat geçmişti. Bizi merak etmiş olmalılardı. Niye bu durumda olduğumu bilmiyordum ama ayağa kalkacak gücü de kendimde bulamıyordum. Cidden her şeyim bir iğneyle çekilmişte yok olmuş gibiydi. Kendimi o kadar boş hissediyordum. İçinde bir hücre kalmamış gibi hisseder miydi bir insan? Zorlukla ellerimi kaldırıp gözlerimi ovuşturduğumda aklıma dank eden düşünceyle gözlerimi hızla açtım.
Bu, bana uyuşturucu vermiş olabilir miydi?
Nasıl hissettiriyor bilmiyordum ama böyle de ilk defa hissediyordum. Kardeşimden sonra bana böyle bir şey yapmışsa gerçekten eceline susamış olduğunun kanıtı olurdu. Bir an da gelen güçle ayağa kalktığımda içeriye giren bedenle hızla yakasına yapıştım.
"Bana nasıl o maddeyi verirsin lan?" Şaşkın yüz ifadesiyle bana baktığımda umursamadan onu hırpalamaya devam ettim. Bilerek öylece duruyor ve güçsüz vuruşlarımı hissediyordu. Sinir olayım diye yapıyorsa eğer amacına ulaşmıştı. "Soobin," gözlerini kapatıp sakin bir tonda adımı seslendiğinde kaşlarımı çatarak ona bakmıştım. Bileklerimden tutup indirdiğinde bakışlarım ile ışın yolluyor gibi hissediyordum.
"Isırgan otuna alerjin varmış neden söylemedin?" Sakin bir şekilde konuştuğunda ellerimi belime koymuştum. Zihnime yavaşça düşen görüntüler ile başımı eğmiştim. Doğru ya, dikkatsizliğim yüzünden bayılmış olmalıydım ve o da beni bu dandik yere getirmiş olmalıydı. "Sorun değil," onun sesiyle başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Yani böyle bir tepki vermen, sorun değil. İyi hissediyorsan geri dönelim mi?" Kendimi suçlu gibi hissediyordum. Dudağım suçluluk duygusuyla istemsizce aşağıya doğru indiğinde başımı sallamıştım. O da gülümseyip çıktığı odaya gitmişti.
Ne yaptığını anlamadığım için yanına gidecekken bacaklarımın diz bağı çözülmüşcesine kalakalmıştım. Lanet, çok uyuşuk olmuştum. Olduğum yerde öylece beklerken içeriden yaşlı bir adamla çıktığında bakışlarımı ikisine çevirmiştim. Bu da kimdi?
"Daha iyi misin, çocuk?" Başımı sadece sallamakla yetinip Yeonjun'a baktım. Çekinmiştim tuhaf giyinimli adamdan. "Korkma, senin tedavini yapan kişiyim. Uyandığına göre yola çıkabilirsiniz, dikkat edin. Hadi Yeonjun," konuşması kötü birine benzemiyordu. Yeonjun'u tanıyor olmalıydı. Ah, doğru burası onlarındı. Elbette tanışıyorlardır. Yeonjun'un eline büyükce bir torba verdiğinde bakışlarımı oraya çevirmiştim.
"Çalı çırpı," bakışlarımı anlayarak cevap verdiğinde başımı sallamıştım. "Hadi gidelim. Görüşürüz baba," adama sarılıp yanıma geldiğinde anlamasam da sormamıştım. Küçük kulübeden çıktığımızda yolu bilmediğim için onu takip ediyordum. Hava kararmıştı ve bu saatte ürkütücüydü. O fark etmese de yakın yürümeye çalışıyordum. Kolunu bana uzattığında tek kaşımı kaldırıp ona bakmıştım.
"Bitkin görünüyorsun, inat etme de tutun bana," kararsız bir şekilde baksam da bu seferlik kendimi düşünüp koluna girdim. Tansiyonumun düşüklüğünden midir yoksa bayılmanın etkisi midir bilmiyordum ama yorgundum. Başını bana çevirip gülümsediğinde ters bakışlarımı anında ona atmıştım. Gülümseyerek başını iki yana sallayıp yürümeye devam ettiğinde burnumu kırıştırıp önüme döndüm.
"Yoruldum, ne kadar kaldı?" Oflayarak durduğumda elinde ki torbayı yere bırakıp bana bakmıştı. O da yorulmuş olmalıydı. Torba ağıra benziyordu. Fakat her ne kadar taşıyabilirim desem de hastasın deyip reddetmişti. "On beş dakika maksimum," etrafa bakarak söylediğinde yanaklarımı şişirdim. "Biraz dinlensek olmaz mı?" Kararsız bir şekilde baktığında onu dinlemeden ağacın kenarına oturdum.
Yanıma gelip oturduğunda ona bakmak dışında her yere bakıyordum.
"Kai'nin durumu nasıl?" Kaşlarımı çatıp başımı ona çevirdiğimde gözlerimi kısarak ona baktım. "Cidden soruyor musun?" Derin bir nefes alıp arkasında ki ağaca yaslandığında aynı şekilde bakmaya devam ediyordum. "Hiçbir şey bilmiyorsun, Soobin. Hiçbir şeyi," başını arkaya atıp boynunu ortaya çıkardığında neden bu kadar bitkin söylediğini anlamamıştım.
"Neyi bilmem gerekiyor?" Başını iki yana salladığında bu sefer onun gibi yaslanan bendim. Gözlerimi kapatıp öylece bekledim, cevap vermedi. "Hep bana olan bakışlarını ve her yerde karşıma çıkmanı görmezden gelmişimdir ama bunun altında başka bir sebep var mı, bunu bilmek istiyorum," başımı kaldırıp ona baktığımda öylece duruyordu. Bıkkın ifademi çekinmeden gösterdiğimde stresli bir nefes bırakıp doğruldu.
Gözlerimin içine bakıyor ve öylece duruyordu. Bu durumdan sıkılıp yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Kaşlarını kaldırıp hareketimi izlemişti. Yüksek olmayan bir ses tonuyla konuştum.
"Beni ilgilendiren şeyleri bilmemem haksızlık değil mi, Yeonjun-Ah?" Yutkunup bakışlarını kaçırdığında neler olduğu hakkında bir tahminim bile yoktu. Ne bilmem gerekiyor, neler oluyor hiçbir fikrim yoktu. Ama hareketlerinden yada bakışlarından az çok bir şeyler döndüğünü anlıyordum. Şimdi öğrenmenin sırası gelmişti.
"Tesadüfen olduğunu düşünüyorsun ama başından beri vardın," gözlerimin içine bakarak konuşmasıyla kısa saniyelikte de olsa bakışlarımı kaçırdım. "Beni önceden de mi tanıyordun?" Tek kaşımı kaldırdığımda gülümsemişti. Bu naif gülüşünün sebebi neydi anlayamazken elini kaldırıp yanağımı okşadığında hareket yeteneğimi kaybetmiş gibi duruyordum. Kabul ediyorum, bunu beklemiyordum.
"Seni lisenin ilk gününden beri tanıyorum. O andan itibaren benim pamuk çocuğumsun," gözlerim şaşkınlıkla açıldığında bu halime daha çok gülümsemişti. "Hiçbir şey tesadüf değil. Her şey bilerek oldu," elini geri çektiğinde elektrik akımından geri çekilmiş gibiydim. Anında kendime geldiğimde ayağa kalkmıştı bile. Kalkıp koluna dokunduğumda torbayı eline almıştı.
"Neyden bahsediyorsun?" Anlamayarak ona baktığımda yüzünü yüzüme yaklaştırmıştı. Gözlerime, burnuma, yanaklarıma uzunca bakıp inceledikten sonra bakışlarımızı birleştirmişti.
"O öpücük boşuna değildi," söylediğiyle yutkunmuştum. Beni sevdiğini mi ima ediyordu? Ah, evet aynen öyle diyordu. Ne demeliydim? Önümden yürümeye başlamadan önce konuşmasıyla şaşkın şaşkın baksam da peşine takılmıştım.
"Şimdi şu kampa geri dönelim. Daha sonra uzunca konuşuruz, tamam mı?"
Merhaba!
Bölüm geldi. Herkese iyi günler diliyorum şu an boktan beter durumda olsam da ;(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Say No | Yeonbin √
Fanfiction"Tesadüfen olduğunu düşünüyorsun ama başından beri vardın." *** Kapak tasarım; @beyzablnt