Bu, göklerde uçuyormuşum gibi hissettiriyordu. Sanki bir buluta binmişim de dünyayı turluyormuşcasına. Dudakları bir süre hareket etmeden dursa da bu sadece iki saniye sürmüştü. Daha sonra ellerini yanağımda hissetmemle kollarını itmeye çalışsam da geri çekilmeyince öylece beklemiştim. Alt dudağımı dudakları arasına alıp öpmeye başlamasıyla bunu niye yaptığını anlamıyordum.
Dudaklarını ayırdığında kaşlarımı anında çatmıştım. Bana olan değişik bakışlarıyla gözlerimi ondan ayırmadan elimle dudağımı sildim. Kıpırdamadan bana bakması korkutucu gelmeye başlamıştı. Omzuna sertçe vurup yanından geçip giderken beynimde taklalar atan gürültülü cambazlar sinirimi bozuyordu. Durmak bilmiyorlar oradan buraya zıplıyorlardı.
Parktan uzaklaşmamla kaldırıma geçip kolumu yanımda duran eve yaslamıştım. Derin nefesler alırken daha demin neler yaptığım aklımdan geçtiğinde gözlerimi kapatmıştım. Neden bu kadar kötü olmak zorundaydı? Ben suçlu değildim, değil mi? Onlar kardeşime o zıkkımı satmasalardı, onları tanımayacaktım bile. Düşündükçe delirecek gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Kardeşimi çok seviyordum. Ona bir şey olma duygusu bile beni yiyip bitiriyordu. Sanırım gözüm dönmüştü.
Telefonumu çıkarıp Taehyun'u rehberden bulup hızla arama butonuna basmıştım. Birkaç çalıştan sonra açıldığında titrek bir nefes vermeden konuşamamıştım.
"Taehyun, bize gelebilir misin?"
Öylece oturmuş birbirimize bakarken dayanamamış olacak ki gözlerini devirerek konuştu.
"Soobin evi incelemek için beni çağırmadın, değil mi? Gecenin bir vakti arayacağın kadar önemli olan nedir?"
Başta alayla konuşup sonda ciddileştiğinde evin duvarına bakmayı bırakıp arkadaşıma dönmüştüm. Merakla diyeceklerini bekliyordu bakışlarından anlayabiliyordum. Konuşmalıydım ama nereden başlayacağımı bilmiyordum ki."Sözümü kesmeden beni sonuna kadar dinle, tamam mı?"
***
Gece olduğu ve uykunun tutmayacağını söyleyerek bizde kalmıştı. Bu işime gelmişti. İkimiz gece uyumamış ne var ne yoksa konuşmuştuk. Uzun zamandır dert ya da sıkıntılarımızdan bahsetmediğimiz için çok fazla birikmişti. Şimdi her şeyi bilmesinin verdiği rahatlıkla okula girerken ne yapacağını hala bilmiyordum. Beomgyu ile düzgünce konuşacağını söylemişti. Onu çok sevdiğini biliyordum birden ayrılmasını bekleyemezdim.
İkimiz derse girdiğimizde boş olmasını öğrenmemizle bahçeye çıkmaya karar vermiştik. Sınıftakiler kafasına göre dağılırken bizde banklardan birine oturmuştuk. Basketbol sahasında gördüğüm tanıdık iki bedenle içime dolan sinir kıpırdamalarını durduramıyordum. Çok geçmeden Taehyun'da onları fark ettiğinde elleriyle oynamaya başlamıştı. Gergin olduğunda yaptığı klasik bir hareketti.
"Şimdi gidip konuşmalı mıyım?" Başını eğmiş parmaklarına bakarak konuşmasıyla elimi omzuma koydum. Güçsüz durmamalıydı. Bu onun suçu değildi. Bu yüzden de ezilip büzülen Beomgyu olmalıydı. İçimde çoktan oluşmuş kin gitgide büyürken kendi benliğimden uzaklaştığımı düşünüyordum. Fakat umurumda değildi.
"Git konuş. Ne kadar erken o kadar iyi, Taehyun-Ah."
Başını kaldırıp yüzüne buruk bir tebessüm yerleştirdiğinde aynı şekilde gülümsemiştim. Ayağa kalktığı an, yüzüne sert bir ifade ve omuzlarını da dik yaparak kendinden emin adımlarla Beomgyu ile Yeonjun'un yanlarına gitmişti. Taehyun' un gitmesiyle bakışlar ona dönerken Yeonjun'un bakışları arkaya kaymış ve ups; beni görmüştü.Umurumda olmadıkları uzaktan bile anlaşılabiliyordu. En azından ben böyle düşünüyordum. Yeonjun, Beomgyu'nun kulağına bir şey söyledikten sonra bakışlar bana dönse de onlara bakmamak için başımı çevirmiştim. Yüzleri bile bana sinir vermek için yeterliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Say No | Yeonbin √
Fanfiction"Tesadüfen olduğunu düşünüyorsun ama başından beri vardın." *** Kapak tasarım; @beyzablnt