*Medyada ki şarkıyla okunması rica edilir*
Her insanın sakladığı bir sır, acı veya bir aşk vardı. Saklı kutular gibiydik, insanoğlu olarak. Her birimiz o kadar farklıydık ki ne hissettiğimizi anlamak zordu. Farklı düşünce temalarına sahiptik mesela. Biri başka bir şey, diğeri başka bir şey, öbürü apayrı şeyler düşünüyordu. Ama yine de bu toplamlarla dolu denklemde birbirimizi bulabiliyorduk. Sonuç her zaman pozitif olmasa da negatiflikler eksiklerimizi gösteriyordu. Aslında evet, hayatı matematik olarak düşünebilirdik. Eksileriyle, artılarıyla, sonuçlarıyla hayat bir matematik gibiydi. Bazıları -sayısalcılar- bunu çözüyor ve hayatı kavrayabiliyorlardı. Kimileri -sözelciler- ise bunu anlamıyor ve öylece kalıyordu.
Ellerimi ceketimin cebine koymuş sokağın parkına doğru yürürken kafamdaki düşünceleri toplamak zordu. Öğrendiklerim kolaylıkla algılabileceğim şeyler değildi. Başımın tam ortasına saplanan ağrı çok rahatsız ediciydi. Beomgyu'nun söyledikleri bir bir zihnimde yankılanıyordu.
Sırtındaki izlerin babasına ait olduğu, gay olduğu, amcasının küçükken sarkıntılık ettiğini hala da devam ediyor olması, uyuşturucu işini babası için yaptığı... Daha kim bilir neler vardı. Babası kesinlikle iğrenç herifin tekiydi, amcası da aynı şekilde. Ben onun hakkında kötü şeyler öğrenmeyi bekliyordum ama öğrendiklerim kayıptan başka bir şey değildi. Amcasının ona sarkıntılık ettiği videolar vardı. Kalbim sıkışıp duruyordu, elimi kalbimin üstüne koydum. Amacım onu rezil etmek değildi. Hiçbir zaman öyle biri olmamıştım. Sadece onun hakkında en acı şeyleri öğrenip yüzüne vuracaktım. Fakat şu an kendimde o cesareti bulamıyordum.
Salıncaklardan birine oturmamla çalan telefonumla titrek nefesimi bırakmıştım. Jeon Bey arıyordu. Aramayı yanıtlayıp başımı salıncağın tutma zincirine yasladım.
"Soobin, neredesin?" Endişeli olduğu sesinin tonundan belli oluyordu. Başımı zincirden çekip hızla sordum. "Kai'ye bir şey mi oldu?" Karşı taraftan stres dolu bir iç çekiş aldığımda parmaklarım korkudan titremeye başlamıştı bile. "Kötü bir şey değil ama geç kalınmış tedaviye. Çok zorlu ve uzun süreceğini söylüyorlar, yaşının küçük olması da var tabi. Bu süreçte pes edip tekrardan başlamasından korkuyoruz," her zamanki tatlı diliyle her şeyi güzelce anlattığında alt yumruğumu sıkıp titreyen parmaklarımı durdurmaya çalıştım. "Teşekkür ederim," telefonu kapatıp cebime koyduğumda sinirim tekrardan kabarmıştı.
Sikeyim gururumu, o şerefsizin hayatını karartacaktım. O kendisi için birilerini harcamaya tereddüt bile etmiyorsa ben neden çekinecektim ki?
Salıncaktan kalkıp parkın çıkışına doğru yürüyecekken gördüğüm bedenle yeni durmuş olan parmaklarım tekrardan titremeye başlamıştı. Cebimden telefonumu çıkarıp ses kaydediciyi açmıştım. Aklıma gelen ani fikirle gülümsemiştim.
Dümdüz bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Tam vakti değil miydi? Dudaklarıma yamuk bir gülüş yerleştirip sallana sallana karşısına geçmiştim. Merdivenin son basamağındaydı. Ben ise o basamağın hemen dibinde. Başımı kaldırıp gülerek ona baktığımda öylece bana bakmaya devam ediyordu.
"Selam," kaşlarını kaldırıp ifadesiz yüzünden taviz vermiyordu. "Bu saatte parkta ne işin var?" Sorusuyla kaşlarımı çatıp dudaklarımı büzdüm. "Düşünceli olduğum zamanlar bu parka gelirim. Bilmiyor muydun, Oppa~?" Tatlı bir yüz ifadesi ve sesimi oldukça şirin yapmaya çalışıyordum. Gözlerini şaşkınlıkla açıp donmuş gibi kalırken gülümsemeye devam ettim. "Uh, oppanın yüzü kızardı. Omo, yoksa utandı mı?" Gerçekten yanakları kızarmıştı. Soğuktan da olabilirdi ama bunu kullanmak istemiştim. Şaşkın ifadesi kaybolup sert bir ifadeyle bakmaya başlamıştı şimdi de. Renk değiştiren hayvanlar gibiydi.
"Ne saçmalıyorsun sen?" Yanaklarım ortaya çıkaracak şekilde gülümseyip elimi kaldırıp kalbinin üstüne koydum. Hızlı atışlar elimi yumruklamıştı. Elimi hızla çekip bileğimden tuttuğunda havada kalan elime bakmış sonra ona dönmüştüm. "Ne yapıyorsun amına koyduğum?" Gözlerimi kısıp yüzüne baktığımda sinirli görünmüyordu. Aksine şaşkın bir ördek gibi duruyordu. "Her gecesini kızlarla geçiren adam aslında bir eşcinselmiş," yapmacık ses tonumla uygun şaşırmışcasına ağzımı açmıştım.
Derince yutkunup kaskatı kesildiğinde parmağımı dans eden adam elmasının üstüne koydum.
"Dokunuyorum ama amcan kızmasın, ha?" Gözlerinin içinden geçen bütün duyguları izlerken tuttuğu bileğimden parkın duvarına doğru bedenimi itmişti. Kendimi duvara çarpmaktan kurtarıp üstüme doğru yürümesine izin verdim. Birkaç adımla beni duvarla arasına aldığında eliyle çenemi tutmuştu. "Tek kelime daha edersen-" sözünü kesip can vurucu son noktayı koydum. "Babana mı söylersin? Ama baban seni sevmiyor ki Yeonjun-Ah. Beni şikayet etmeni de umursamayacaktır," alayla konuşup tepkisini beklerken yanağıma geçirdiği yumrukla yüzüm yana savrulmuştu.
Kahkaha atarak kanayan dudağımı ceketimin koluna sürdüm. Arkasına dönmüştü. Yüzümde ki pis sırıtışla ona bakmaya devam ediyordum. Arkasını dönüp elini saçlarından geçirmişti. Bana doğru hızla geldiğinde refleks olarak ayaklarım geriye doğru gitmişti. Sırtımı duvarın soğukluğu ile buluşmasına izin verirken dudağımda hissettiğim baskıyla açık olan kaydı kapatmıştım.
Her şeyi güzel kaydetmiştim.
—
Medyada ki şarkı an itibariyle bu fice aittir. Nedeni ise, tamamen bu ficte ki Yeonjun & Soobin ile bağlantılı sözler bulundurduğu için. Sözlerden spoi çıkarabilirsiniz ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Say No | Yeonbin √
Fanfiction"Tesadüfen olduğunu düşünüyorsun ama başından beri vardın." *** Kapak tasarım; @beyzablnt