III. KOVALAMACA

241 24 5
                                    

"Güne senin gözlerinle başlamayı o kadar özledim ki..."

"Yunus Bey..."

Adımlarımı tazeleyip Hüseyin'in yanına gittim.

"Anlat bakalım Hüseyin... İnşaatlarımız nasıl gidiyor?"

Sırıttı.

"Kendi gözlerinizle görün efendim."

Koluma girip beni dar sokakların arasından sürükledi. Bu sokaklar... Nereden hatırlıyordum? Tanıdığım bir lokantanın önüne kadar getirip duraksadı. İçeride Enver abiyle Esma, müşterilerle ilgileniyordu. Hüseyin, öksürdü.

"Nasıl? Beğendiniz mi?"

"Esma... Sen... Burayı sen mi inşa ettin?"

"Hayır... Siz inşa ettiniz."

Ona dönüp cevap verecekken karşımda Metin Babamı gördüm. Yakamdan tutup lokantanın camına doğru itti. Düşmemek için bir refleksle cama tutundum; hemen karşımda Esma, ellerini cama yaslamış gülümseyerek beni izliyordu. İki şakağından da akan oluk oluk kanı görünce camı kırıp yanına gitmek istedim.

Lokanta birden alev almaya başladı. Elif'le kardeşi Esma, gözümün önünde cayır cayır yanıyordu. Feryat figan camı kırmaya çalışıyordum ama bir türlü beceremiyordum. Enver abiyle kızı, cama vurarak yardım istiyordu.

"Yunus abi! Kurtar bizi!"

"Kızımı kurtar oğlum!"

"Dayanın! Az kaldı Esma!"

Elimi palaskama götürdüğümde kılıfın boş olduğunu fark ettim.

"Bunu mu arıyorsun?"

Arkama döndüm. Zafer Albay, elindeki silahı bana uzattı. Yanına giderken sırıttı.

"Geç kaldın."

Namluyu ağzının içine soktu.

"Hayır!"

Üstüne sıçradım ama... Tetik düştü. Silah sesi dar sokaklarda yankılandı. Metin Babam, tekrar yakamdan tutup gözümün üstüne kuvvetli bir yumruk salladı. Yalpaladım, yere düşecekken ensemden tutup kendisine çekti. Yüzünden kanlar akıyordu.

"Kızlarımı kurtaramadın! Gözlerinin önünde öldüler!"

"Baba... Elimden geleni yaptım. Affet beni."

Soğuk bir kahkaha patlatıp gözlerimin içine baktı.

"Sen olsan... Kızlarının katilini affeder miydin?"

"Hayır... Elimden geleni yaptım baba."

"Yetmedi! Yetmedin! Emanetlerine sahip çıkamadın, bir de karşımda dikiliyorsun utanmadan!"

Boğazıma sarıldı. Tüm kuvvetiyle sıkıyordu.

"Sen de öleceksin!"

"Ba... Ba..."

Vücudumu ittirip bir tekme salladı. Düşmeye başladım ama bir türlü zemine ulaşamıyordum. Havada süzülüyordum öylece.

Bir gölün içinde buldum kendimi. Nefes almak için yüzeye çıktım, ağzım kanla dolmuştu. Kan gölünde yüzerek kıyıya ulaşmam belki saatler sürmüştü.

Üstüm başım kırmızıya bezenmiş halde kendimi kıyıya attım. Birisinin bacaklarını görüyordum ama kafamı kaldıracak dermanım kalmamıştı. Vücudumu sürükleyerek bir yere taşıdı. Yolda vücuduma isabet eden taşlar, ciğerimi yakıyordu adeta. Bir binanın önüne kadar getirdi. Doğrulmama yardımcı olup nazikçe ittirdi. Bir sandalyeye düştüm.

GECENİN KARANLIĞINDA: İNTİKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin