XVI. ATKILI ADAM

218 21 16
                                    

Not: Gecikme için kusura bakmayın arkadaşlar. Uzun bir bölümle telafi edebilirim umarım. Keyifli okumalar dilerim.


Bir insan, bu katliama nasıl alışabilirdi ki? Daha da önemlisi... Alışmalı mıydı?


Gördükleri onca vahşete rağmen doğanın hâlâ bozulmamış kısmı, temiz hava, içlerine minik bir parça huzur doldurmuştu. Serkan, Nazif'in kullandığı araçta, ön koltuktaydı. Cevdet'in kullandığı aracın rehberliğinde, hemen arkasında oldukça sessiz bir yolculuk geçiriyorlardı.

Kamp merkezinin girişinden içeri süzüldüler. Epey büyük gözüken bahçenin etrafı yüksek sayılacak çitlerle çevriliydi; Serkan, ilk amaçlarının girişi kapatmak olacağını hesaplıyordu.

Tek katlı, geniş binanın önünde durup araçtan indiler. Cevdet, kapıyı anahtarıyla açtı. Ahşap binanın kapısı tahtayla çevrelenmiş olsa da camdı; pencereleri büyük ve alçak sayılırdı. Kapının tepesindeki tabelada, bulundukları kamp merkezinin ismi yazıyordu.

Cevdet, yürürken yerdeki kandamlalarını takip etti. Hemen önündeki odaya, personelin kaldığı odaya kadar devam ediyordu.

Kapıyı açınca karşısındaki tanıdık yüzlerin kendisine bıçak doğrultmasını izledi.

"Emrah, Mahmut? Benim lan. Ne yapıyorsunuz?"

Bıçaklarını indirdiler. Mahmut, kolundaki sargıyı tuttu.

"Kusura bakma Cevdet abi. Birden çıkınca karşımıza..."

"Koluna ne oldu?" diye sordu Cevdet.

Hepsi odadaydı. Serkan, yutkundu. Mahmut'un cevabını en çok o merak ediyordu.

"Sorma abi. Gençler saldırdı. Isırmaya çalıştılar."

"Ve?"

Serkan'a döndü.

"Gördüğün gibi. Cevdet abi, misafir getirmişsin?"

"Nazifleri, Hatice'yi ve Eylül'ü tanıyorsunuz. Serkan'la da tanışın. Bu sabah evimize teşrif etti. Biraz zor zamanlar geçirmiş."

"Memnun oldum." dedi Serkan, sabırsızlıkla sordu.

"Kolun ne zaman yaralandı?"

Şaşkınlıkla kendisine baktı. Elini uzattı. Serkan, tokalaşmak istemiyordu. Başını eğip mırıldandı.

"Tekrar memnun oldum dostum."

Eli havada kalan adam, başını salladı.

"Eyvallah... Bir saat önce saldırdılar. Kaçtık. Polisi aramaya çalıştık ama ulaşamadık. Hâlâ merkezin içindeler. Uyuşturucunun etkisi galiba.

Ben dün akşam nöbetçiydim. Emrah, bir şeyler anlattı ama... Bilmiyorum, anlamadım."

Odadaki sandalyeleri çember şeklinde dizip oturdular. Serkan, mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyordu yeni tanıştığı insanlarla. Söyleyemezdi. Gerçeği söylerse, yalanı anlaşılırdı. Tetikteydi. Omzundaki tüfeğini olası bir hareketlilikte doğrultmaya hazırdı.

Cevdet, söze başladı.

"Merkez sıkıntılı. Edindiğimiz bilgiler, ülkenin karıştığını gösteriyor. Bu durum, daha da kötüleşebilir. Tedbirli olmalıyız. Devletin yardım etmeyeceğini hesap edip hayatta kalma mücadelesi vermek zorundayız.

GECENİN KARANLIĞINDA: İNTİKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin