"... Kendi yalanlarına inanmak istiyorlar. Çünkü etrafta her şey var. Kan, ölüm, açlık, nefret... Ama umut yok."
İ.
Elindeki tabağı masasına koyup pencerenin karşısında dikildi. Dışarıya ayaz hâkimdi; ezberlediği manzara beyazlarla örtülmüştü. Kar, gözlerini alıyordu. Burayı bulunduğu noktadan seyretmeyi özlemişti. Sandalyesine oturdu. Cebinden çakısını çıkarıp derin bir iç çekti.
***
Bir Ay Sonra...
Kalan son gücümle kendimi kumsala attım. Saatlerdir kulaç atmaktan vücuduma kramplar girmişti. Ayağa kalkıp sendeledim.
Denizin dalgaları çok sertti. Karanlıktan pek bir şey göremiyordum ama yüzüme serpilen su damlalarını ve yorgunluğumu hissedebiliyordum. Yürümeye devam ettim.
Uzaklarda, kaynağı sokak lambası olan belli belirsiz bir aydınlık vardı. Karanlığı ve gölgeleri yaran çelimsiz ışıltı, bir bankın gözüme ilişmesine vesile oldu. Nefes nefese, koşarak ışığın altına gidip kendimi banka attım.
Yanımdaki, gülümsedi.
"Yorulmuşsun? Hoş geldin."
"Bu defa hatırlıyorum Elif. Başardım. Labirentten kurtuldum. Her şey hatırımda. Sana da hatırlatacağım. Kendini, beni, bizi..."
"Başından beri hiç unutmadım ki."
Şaşkınlıkla yüzünü seyrettim.
"Öyleyse neden anlatmadın? Az daha boğuluyordum. Hem de kaç defa."
"Burada oturman, boğulmayacağın anlamına mı geliyor? Veya burada oturmak, boğulmaktan iyi midir?"
Gözümü kaçırdım.
"Neyse. Bunları konuşmayalım. Nasılsın?"
Kafasını denize çevirdi.
"İyi değilim. Baksana... Işık söndü."
"Na... Nasıl olur? Neden?"
Tebessüm etti.
"Bilmiyor musun? Işığın sönmesi, beni unutmaya başladığın anlamına gelir. Yani... Senin kadar mutlu değilim belli ki. Hakkın. Sana kızmazdım, biliyorsun değil mi?"
Ellerini tuttum.
"Bir tanem... Ben, seni nasıl unutabilirim? Burnumda tüttüğünü biliyorsun. Nasıl böyle şeyler söyleyebilirsin? Nasıl düşünebilirsin bunları?"
Kıkırdadı.
"Bir sonbahar akşamı, mesela aylardan Eylül olsun. Hatırına geldim mi?"
Alnımı ovdum. Karşımdakinin merhamet kokan bakışlarına kızamıyordum. Gülümsedim.
"Nasıldı o şiir? Hatırına geliyor muyum diye sorma, unutmak gerek onun için... Yazdıysam, öyle hissettiğim içindir.
Ben sana neden 'bir tanem' diyorum? Çünkü sen, benim gördüğüm bir tanecik renksin. Senden sonra her şey soluk. Ne Eylül'ünden, hangi Haziran'dan bahsediyorsun?"
"Kızma hemen. Öyleyse neden olman gereken yerde, çıkman gereken yolculukta değilsin?"
Kelimelerin ağzıma tıkıldığını hissettim. Hepsini bir bir yuttum. Gülümsedi.
"Portakallar için teşekkür ederiz."
Alnına bir öpücük kondurdum.
"Afiyet olsun. Ağaç büyüyünce sadece siz değil, insanlarımız da yiyecek. Ve lokmalarının ne anlama geldiğini bilecekler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN KARANLIĞINDA: İNTİKAM
Bilim KurguHikâyenin üçüncü basamağı... İlk üç kitabın devamı niteliğinde olduğunu beyan edip önce o kitapları okumanızı tavsiye ederim. Artık vakit, bazı şeyleri öğrenme vakti. Artık vakit, hesap sorma vakti. Bazılarını geçmişten sorumlu tutma vakti. Artık...