"Öyleyse siz, her nefes alışınızda hâlâ nefes alabildiğiniz için, biz dururken neden kendinizi suçluyorsunuz?"
Bir gün önce...
Odadaki herkesin gözlerindeki kararlılık, yaşadıkları onca acıya rağmen gayet netti. Ömer, bana döndü.
"Emir ve görüşlerinize hazırız."
"Üsteğmenim, sağlam kalmış ne kadar silah varsa hepsini topla. Bir kamyonet alacağız. Zeki, sen de mazotumuzu getir. Ömer, bize yetecek kadar balıkçılık ekipmanı topla. Park alanında beni bekleyin."
"Anlaşıldı."
Odadan çıktılar. Makamdaki çekmeceleri kontrol ettim. Notlar, artık işime yaramayacaktı. Günlükle sarı dosyayı alıp laboratuvara gittim.
Adam, beni görünce kısık sesiyle çığlıklar atmaya başladı. Karşısına oturdum.
"Tesisiniz kalabalık mı?"
Derin bir nefes aldı.
"Eski günlerindeki gibi değil. Alerji, hesaplarımızı bozdu. Beklediğimizden, daha doğrusu beklediklerinden daha büyük bir yıkım getirdi. Güçlü olanları temizliyoruz yıllardır. Onların gözünde, onlardan başka herkes, yok edilmesi gereken birer tehdit."
"En güçlüsü nerede?"
Gülümsedi.
"Bilgimiz dışında güçlenebilecek kimse yok. Bu plan, çok köklüydü. Virüsü yaymadan önce kontrolü elimizde tutabilmek için çeşitli önlemler aldık. Tüm dünyadan haberdarız."
"Soruma cevap ver."
"Anlamıyor musun? En güçlüsü, sizsiniz. Sizdiniz demek daha doğru olur. Gerçekten... Nasıl bu kadar soğukkanlı davranabildiniz? Yani, en başlarda bile ezbere hareket ediyordunuz. Adımlarınız gayet netti, doğaçlama değildi. Tüm dünyanın üstünde devasa bir şaşkınlık varken sizin farkınız neydi?"
"Kendi canımı umursamadım hiçbir zaman. Ailem için hareket ettim..."
"Masal... Sırrınız ne?"
Sırıttım.
"Plan kuran yalnızca siz değilsiniz. Bizim de vardı kendimize göre. Siz her şeyi mahvetmeden önce tabi... Diğer ülkeler ne âlemde?"
"Direnen oldu, sayıları oldukça fazlaydı ama düzenleri yoktu, kalabalıklaşmalarına fırsat vermeden yıkmak çok da zor olmadı. En sağlam direnen sizdiniz, zaten sizden başka pek bir şey kalmadı dünya üzerinde. Artık siz de yoksunuz."
Gülümsedim.
"Kestirip atma hemen, çabuk karar verme. Ben, daha son sözümü söylemedim. Oyun sırası, bende. Siz hamlenizi yaptınız."
"Sizin dışınızdaki toplumları dağılarak yok edebildik ama sizi harcamak kolay olmayacaktı. Tedbiri elden bırakmayıp askerlerin oldukça büyük bir kısmını üstünüze saldılar."
"Tüh... Hepsi de öldü İlker."
"Adım..."
Elimin tersiyle ağzının üstüne kuvvetli bir tokat attım. Dudağındaki yarık tekrar kanamaya başladı.
"Sözümün üstüne söz mü söyleyeceksin? Adın İlker dedim! Bir komutanınız var mı?"
Öksürdü. Sanki o kuvvetli tokadı yememiş gibi aynı ses tonuyla devam etti.
"Vardı. Sahada bulunmayı seven biriydi. Sahada öldü, sizin tarafınızdan."
"Üzüldüm. Ne biçim askersin sen! Komutanın ölmüş sen ayaktasın?"
![](https://img.wattpad.com/cover/180005697-288-k966256.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN KARANLIĞINDA: İNTİKAM
SciencefictionHikâyenin üçüncü basamağı... İlk üç kitabın devamı niteliğinde olduğunu beyan edip önce o kitapları okumanızı tavsiye ederim. Artık vakit, bazı şeyleri öğrenme vakti. Artık vakit, hesap sorma vakti. Bazılarını geçmişten sorumlu tutma vakti. Artık...