Bir sonbahar akşamı geldin sen bana...
"Yunus..."
"Ne oldu Ömer?"
"Uyandırmak istedim. Sana da günaydın. Işık saçıyorsun."
Doğruldum.
"Günaydın. Herkes uyandı mı?"
"Seni bekliyoruz."
Başımı ovdum. Günlerdir ilk defa, gördüğüm kâbusları hatırlamıyordum. Bu, daha rahatsız ediciydi. Zekilerin odasına geçtik; herkes ayaktaydı.
"Aşağıdakiler uyandı mı?" diye sordum.
"Bir hareketlilik var. Nöbette bir pürüz çıkmadı Yunus Bey. Buyurun."
Zafer'i alıp belime sıkıştırdım. Kılıfına koyamamak moral bozucuydu. Ömer'e döndüm.
"Konserveleri alın, aşağı inelim."
"Bunlar son kardeşim."
"Artık ihtiyacımız olmayacak."
Merdivenlere yöneldik. Geldiğimizi haber vermek için öksürdüm. Toplantı odasından sesler geliyordu, içeri geçtik. Serkan, bizi görünce başıyla selam verdi.
"Günaydın arkadaşlar. Kahvaltı için sizi bekliyorduk."
"Size de günaydın..."
Sofraya kurulduk. Ellerinde yeterli konserve yoktu; anlaşılan idareli kullanıyorlardı. Daha erzak ihtiyacını bile karşılayamayan grubun kim bilir ne sıkıntıları vardı...
Ömer, elindeki konserveleri ortaya koydu. Sessiz geçen kahvaltı, insanların gerginlik seviyelerinde bir azalmanın olmadığını gösteriyordu.
Yemekten sonra Serkan, yine makamına oturmadı. Alenen belli ediyordu artık o yükün altına girmek istemediğini. Benimse, makama geçme zamanım henüz gelmemişti. Önce onlar teklif etmeliydi. Serkan, uzun bir sessizliğin ardından söze başladı.
"Dün akşam az çok bahsetmiştik. Problemlerimizden biri, erzak ihtiyacı. Ama... Kapıda birikmelerine engel olamıyoruz. Siz gelmeden önce büyük bir grubu temizleyerek çok cephane harcadık zaten."
"Tuzaklardan haberiniz yok mu?" diye sordu Zeki.
"Ne tuzağı?"
Serkan'a döndüm.
"Kritik noktalara üç tane tuzak koyduk. Siz, nasıl fark etmediniz?"
"Direk çukurlardan bahsediyorsunuz. Bir işlevi var, burasıyla alakalı demiştim."
"Nasıl kullanıldığını çözdün mü sanki?" dedi Necip.
"Sizinle tanışmadık sanırım?"
Gülümsedi.
"Evet, tanışma faslı olmadı. Ben Nazif. Süheyla'nın kocası, Eylül'ün amcasıyım."
"Memnun oldum efendim... Siz?"
Henüz sesini bile duymadığım adam, Necip'in koluna dokundu.
"Fazıl. Necip'in abisi."
Necip, sırıttı.
"Abisi derken? Şu iki dakikayı hatırlatmasan olmuyor."
Fazıl, açıklama gerekliliği hissetti.
"Çift yumurta ikiziyiz de... Abi dememek için bahane arıyor işte."
Öksürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN KARANLIĞINDA: İNTİKAM
Ciencia FicciónHikâyenin üçüncü basamağı... İlk üç kitabın devamı niteliğinde olduğunu beyan edip önce o kitapları okumanızı tavsiye ederim. Artık vakit, bazı şeyleri öğrenme vakti. Artık vakit, hesap sorma vakti. Bazılarını geçmişten sorumlu tutma vakti. Artık...