P.16

218 28 3
                                    

Şapkamı sallayarak kendimi serinletmeye çalışıyordum. Peter'ın çenesi beni bunaltmıştı. Onun dakikada sarf ettiği kelime sayısı benim günlük kullandığım kelime sayısına eşitti yahu!

"Yüzüme bakar mısın Meredith?" Sinirle gözlerine baktım. Ani hareketimle irkildi. "Bak o gün gerçekten bir yere gitmem lazımdı. Çok önemliydi. Yemin ederim." Dediği şeye istemsizce güldüm. Önemli miydi? Neydi bu kadar önemli olan?

"O halde söyle Parker. Nereye yetişmen gerekti?"

"Söyleyemem."

"Benimle dalga mı geçiyorsun?" Sinirden daha fazla gülmeye başlamıştım.

"Bak sana yalan söyleyebilirdim tamam mı? Bir şeyler uydururdum ama sana yalan söyleyemem. Bu şey de söyleyemeyeceğim kadar önemli. Lütfen inan bana." Daha fazla katlanamazdım. Omzuna çarpıp yemekhaneye doğru yöneldim.

"Lilly, Lütfen..." Bileğimi tuttu.

"Bu sefer değil." bileğimi elinden kurtardım. Bana dokunduğunda yanıyor gibi hissediyordum. Kafamın daha da bulanmaması için ordan hemen uzaklaştım. Yemekhanenin kapısından içeriye göz attım. Marlene'i görünce yanına adımladım.

"Sana ne oldu böyle?"

"Ne olmuş?"

"Kont Olaf'a benziyorsun." Kaşlarımı daha da çatamadan kahkahayı patlattım.

"Genel şeyler, bu konuyu geçsek mi?" Neyse ki Marlene kafasıyla onaylayıp fazla sorgulamamıştı.

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

Ellerimi cebime daha da soktum ve yerdeki taşı tekmeleyerek göletin girişine yöneldim. Klişeleşmiş bi şekilde Peter'ı dönerken gördüm. Kafa dinleyeyim, insanlardan uzaklaşayım diye geldiğim yerde bile bununla karşılaşıyordum. Hayır, burası o kadar küçük bi yer sayılmazdı bile. Onu görmemezlikten gelmeye çalıştım ama sokak lambasının altına geldiğinde gözündeki morluk ve patlamış dudağıyla bu pek de mümkün değildi. Ona çok öfkeliydim ama bu hali içimin yanmasına sebep olmuştu. Önünde birkaç saniye bekledim ve dayanamayıp ne olduğunu sordum. Gözleriyle bitkin bi bakış atıp sorumu cevapsız bırakarak bana sarıldı. Onu kendimden uzaklaştırmadım. Aksine sanki kırılacak bir eşyaymış gibi ağır ve yumuşak bi şekilde başını omzuma yatırıp saçını okşadım.

"Her şeyi mahvediyorum."
Bıkkınca bi nefes verip

"Ben dönüp dolaşıp aynı problemleri yaşamaktan çok sıkıldım." dedim.

"Haklısın belki de artı-" Gevelediği şeyleri dikkate almıyordum.

"Peter senden hoşlanıyorum." Pat diye söylemiştim. Yüzüm alev alıyordu. Kafasını kaldırıp şaşkınca suratıma baktı. Şaşıracak ne vardı bunda? Belli olmuyor muydu? Ona sarılıyor olmam bile bunu bariz bi şekilde ortaya çıkarıyordu. Belki de benim kadar soğuk birinden bu itirafı beklemiyordu. Hoş, ben de beklemezdim ama olmuştu işte. Ergen aşk dizilerine dönmeden bu anı hemen atlatmak istiyordum. Bu kadar romantizm ve drama bana yeterdi. "Ama beni her seferinde kırıyorsun." Artık gerçekten çenemi kapatmam lazımdı. Minnoş bi ev kedisine dönüşmek istemiyordum.

"Ben- bana biraz zaman verirsen- yani şey... Kendimi toparlamam, bir şeyleri daha iyi ifade edebilmem için bana izin verirsen sana söz veriyorum her şeyi yoluna sokacağım. Lütfen Lilly." Ellerimi tutup vereceğim cevabı bklemeye başladı. Bu çocuk neden hep panik olmuş bi şekilde konuşuyordu?

İsyan edercesine konuştum "Tanrım, Parker bana Lilly demeyi kes." Ellerimi ellerinden kurtardım. Bu kadar sıcaklık havale geçirmeme sebep olabilirdi. Yaptığım bu hareket onu güldürmüştü. Bu şekilde gülmemesi gerekiyordu. Hareketleri sağlığım için hiç iyi değildi. Sokağın ortasında fazla durmadan gölete gidip bir banka oturduk. Onu bu hali için sorguya çekmeyi bir kenara bıraktım. Birbirimizi sıkmamız sürekli tartışmamıza sebep oluyordu. Ne olduğunu çok merak ediyordum ama bana az önce kendisine zaman vermemi istediğini söylemişti ve ilerde bunun için bi açıklama yapacağını umuyordum. O yüzden farklı konular açıp kafamızı dağıtmaya çalıştık. Bu kadar drama bizi yeterince darlamıştı zaten.

Uzun zamandır yazmıyorum diye 2 bölüm yazıp atayım dedim hemen. Yazım yanlışları olabilir o yüzden. Beğenip beğenmediğiniz şeyleri de yorumlarsanız sevinirim xxx

Mad Hatter •Peter Parker•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin