"Ruh eşinin varlığına inanır mısın? Ben bu düşünceyi seviyorum. Yakınında veya uzaklarda birbirinize ait olduğunuzu hissettiğin birinin olmasını..." Ellerimi çimlerin üzerinde gezdirdim. Mor, gri saten iplerle sarılı şapkamı çıkarıp yere koydum. Söyledikleri gerilmeme sebep oluyordu. İçimde bir yer vardı ve bu yer kendimden başka kimsenin ulaşamayacağı bir yerdi. Ben bir yanlışa düşüp, yanlışımın özel alanıma girmesinden ve ardında toparlanamayacak harabeler bırakmasından korkuyordum. Çünkü herkese güvenmezdim, güvendiğim kişileri bile zor seçerdim. Tüm bu zorluklara rağmen yanılmış olursam eminim ki bir daha kimseye güvenemezdim. Marlene'in söylediklerinden sonra Peter ile konuşma kararı almıştım. Kendisiyle haftasonu bir şeyler yapıp, yapamayacağımızı sormuştum ve pat burdayız! Şehrin çıkışına yakın göl kenarında. Peter konuşmaya devam ediyordu. Söyledikleri güzeldi fakat dediğim gibi bu gerilmeme sebep oluyordu. Şapkamı elime alıp gitmeye hazırlanıyordum ki bir silah sesi duyuldu. Gölün üzerindeki kazlar kaçışmaya başlayınca Peter bileğimden tuttu.
"Sence oraya gitmeli miyiz?"
"Hayır, Meredith bu çok tehlikeli. Bizim dönmemiz gerek."
"İyi de dönmek de tehlikeli değil mi? Ya silahın sahibiyle karşılaşırsak?" Peter kolumdan tutarak kalkmama yardımcı oldu ve uzunca nefesini üfledi. Bir an beynine oksijen gitmediği için bayılacağını düşündüm.
"Silah sesi gölün güney yakasından geldi, bizse kuzeyden gideceğiz Meredith. Yani muhtemelen kendisiyle karşılaşmayız." Hah! Demek beynine oksijen gidiyormuş. Sesin geldiği yöne gitmek istiyordum ama itiraz etmedim. Çünkü aklımda kırk tilki dolaşıyordu ve hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyordu.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXİki saatin sonunda eve gelebilmiştim. Annem Peter'ı da akşam yemeğine çağırmıştı fakat o, bugün gelemeyeceğine dair bir şeyler gevelemişti ağzında. Yemeğimi bitirdikten sonra annemden Marlene'lere gitmek için izin almıştım. Yalan, oraya gitmeyecektim. Göle gidecektim. Mor sweatimi ve siyah taytımı giydim, teletonumun şarjını kontrol ettim, çantama biber gazı tıkıştırdım. Siyah şapkamı da taktıktan sonra el fenerimi aldım. Saat daha beşti ama ben gidip, gelene kadar hava kararmış olacaktı. Daha fazla oyalanmadan evden çıktım. Otobüs durağına gidiyordum ki bir mesaj geldi.
+1##############
- Meredith, bu halde nereye gidiyorsun?Kimdi bu şimdi? Cevap vermeden telefonu cebime tıkıştırdım. Biiip. Yine bir mesaj.
+1##############
- Sakın göle gidiyorum deme. Meredith, ordan uzak dur.Peter'dan başka kimse göl olayını bilmiyordu o yüzden mesaj atan ondan başkası olamazdı. Yine cevap vermemeyi tercih ettim. Otobüse bindiğimde yanıma gelip oturdu.
"Meredith, ne demiştim? Oraya gitme."
"Sen neden oraya gidiyorsun o halde?"
"B-ben oraya gitmiyorum." Sırtında çantası vardı ve hiçbir güç bana aksini inandıramazdı.
"Yalan söylüyorsun, o çantayla başka nereye gidebilirsin? Ne var o zaman içinde?" Otobüsten indim ve güneye ilerlemeye başladım.
"Bak sadece birkaç dakika tamam mı? Sonra hemen gideceğiz. Meredith bak bu çok tehlikeli."
"Benim için öyle ama senin için değil mi?" Mavi arabanın önünde durdum. Fenerle içeriye baktığımda direksiyonda kan lekeleri vardı. Peki ya içindeki neredeydi?
"Ah burda ne olmuş böyle?" Peter daha fazla yaklaşmamam için koluyla bana engel oldu.
"Tamam, şimdi gidiyoruz." Birkaç ses duymaya başladık. 4 adam hararetli bir şekilde konuşarak buraya geliyordu. Gözlerimi büyütüp Peter'a baktım.
"Meredith koş!" Elini tuttum ve ormanlık alana doğru koşmaya başladık. Arkamızdan geliyorlardı. Kendimizi çalıların arasına attık. Hem derin derin nefesler alıyordum hem de sesimin duyulmamasını sağlamaya çalışıyordum. Adamlar yaklaştıkça korkum daha da artıyordu ve Peter'ın elini kıracak kadar sıkıyordum.
"Meredith ben şimdi dediğimde sol tarafa doğru koşmaya başla tamam mı? Sakın arkana bakma. Gölden çıktıktan sonra caddeye git. Kalabalık yerlerden bulun." Kafamı salladım.
"Sen kaçmayacak mısın? Gelmiyor musun?"
"Ben kaçamam, korumak istediğim biri var."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mad Hatter •Peter Parker•
FanficBir anda fısıltılar durdu, kafamı girişe çevirdim. O gelmişti, son ve esas katil. Peter Benjamin Parker. Nefes nefese yanıma yanaştı ve fısıltıyla "Ben... Ben olanlar için üzgünüm." Dedi. Tabii çok üzgündü.