undici

5.8K 577 201
                                    

"Tanrım Lisa, dün hiçbir şeyin yoktu. Nasıl bir gecede bu kadar hasta olabildin?"

Jisoo'nun telaşlı sözlerine gözlerimi devirirken önümdeki çorbanın kaşığıyla oynadım. "Bilmiyorum, oldum işte."

Yalan. Elbette biliyordum. Dün gece Taehyung ile saatlerce dışarda kalmış olmak beni tam anlamıyla mahvetmişti. Sabah boğaz ağrısı ve akan bir burunla uyandığımda, ne yapacağımı bilememiştim ve şansıma -ya da şansızlığıma mı demeliydim- bugün ev işleriyle ilgilenen çalışanımız izinliydi ve tahmin edebileceğiniz gibi, ben bu tarz durumlarda ne yapılacağını bilen kızlardan değildim. O yüzden bu konularda bana yardım edebileceğini düşündüğüm tek arkadaşımı, Jisoo'yu aramıştım.

"Hadi, soğutmadan iç şunu." Ciddi bir tonla konuşan Jisoo'ya suratımı buruşturdum. "Bunun tadı iğrenç."

Bu sefer gözlerini deviren taraf o oldu. "Bu bir çorba, Lisa. Zehir değil." Kısa süren bir öksürük krizinin ardından cevap verdim. "Bu, tadının iğrenç olduğu gerçeğini değiştirmiyor."

Jisoo ile birkaç dakikalık süren tartışmamızın ardından, kaşığı ağzıma tıkmasıyla susmak ve isteksiz olsam da çorbayı içmek zorunda kalmıştım.

"Bu arada, şu iddia meselesine ne oldu? Neredeyse bir ay oldu." Sorusuyla anında yüzüm düşerken, kalbimin üstünde yerini belli eden acıya engel olamadım. "Bir şey olduğu yok. Zaten vazgeçtim ben, artık bu konuyu kapatmak istiyorum."

Jisoo'nun kaşları havalanırken anlamayan ve bir miktar da meraklı gözlerle bana baktı. "Nasıl yani? Bu konuyla kafayı bozmuştun, bir an da ne değişti?"

Ben değiştim, demek istedim. Duygularım değişti.

"Değişen bir şey yok," dedim sesimin umursamaz çıkması için uğraşırken. "Sadece bunun çocukça ve saçma olduğuna karar verdim, hepsi bu."

Jisoo'nun bakışlarından bana inanmadığı belliydi, bunu yüzümde gezinen şüphe dolu bakışlarından anlayabiliyordum fakat sanırım, en azından şimdilik, üstüme gelmek istemediği için konuyu kapatmış ve ayağa kalkmıştı. "Gitmem gerek, Jin'in ailesiyle görüşeceğim bugün. Tek başına idare edebilecek misin?"

Başımı sallarken kocaman gülümsedim. "Tamamen aileden biri oldun demek." Gözlerini devirdi alayla. "Ya ne demezsin, özellikle annesi bana bayılıyor." Kinayeli sözleri beni güldürürken, benimle vedalaşmış ve ardından el sallayarak evden çıkmıştı.

Tek başıma kaldığımda, derin bir iç çekmiştim istemsizce. Herkes sözleşmiş gibi bana iddia meselesini hatırlatıp duruyor, ben konuyu kapatmaya çalıştıkça; Tanrı sanki beni cezalandırmak için sürekli önüme seriyordu bu içine düştüğüm aptalca oyunu.

Taehyung'u hak etmiyorum, bunun elbette farkındayım. Ancak ben Lalisa Manoban, bencil bir sürtüktüm ve bunu bildiğim halde ondan uzak durmuyorum, duramıyordum.

Jisoo'nun gitmesinin ardından telefonumda öylece gezinirken uyuyakalmıştım. Gözlerimi tekrar açtığımda ise, başımdaki ağrı neredeyse yok olmuştu ve güneş batmak üzereydi. Ayağa kalkıp önümü görebilmek adına ışıkları yaktığım sırada ise kapı çalmıştı. Yavaş adımlarla kapıya yöneldiğimde, karşımda endişeli bir Taehyung kesinlikle beklemiyordum.

Şaşkınlığımı gizleyemeden ona baktığımda, öne eğik başını kaldırmıştı hızlıca. "Lisa, iyi misin? Telefonunu açmayınca senin için endişelendim. Dün de moralin bozuktu, yine bir şey oldu sandım. Ben..." Nefessiz ve hızlıca kurduğu cümleler dudaklarıma bir tebessüm yerleşmesine sebep olduğunda sözünü kestim. "Taehyung," dedim boğazlarımın şişliği yüzünden kısık çıkan sesimle. "Ben iyiyim. Uyuyordum, aramalarını duymamışım."

bittersweetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin