dodici

5.5K 632 156
                                    

Tanrı bana yine acımıyordu.

Korku bütün vücudumu ele geçirirken, aklıma gelen ilk fikirle, kapıyı yavaşça çekip Jungkook'u dışarıya ittirdim hızlıca. Kaşlarını çatarak bana baktığında yüzündeki şaşkınlık gayet açıktı, neden böyle davrandığımı çözmeye çalışıyor gibi bir hali vardı.

"Giremezsin," dedim kısık bir sesle. "Müsait değilim."

Jungkook dudaklarına sinir bozucu bir gülümse yerleştirdiğinde elini omzuma koydu. "Müstehcen bir şeyler izliyorsan sorun değil bebeğim, birlikte izleyebiliriz."

Suratımı buruştururken omuzumdaki elini ittim sertçe ve ardından, "Saçmalamayı kes," dedim sinirlenmemeye çalışırken. Şu an onun aptalca şakalarını kaldırabilecek bir havada değildim. Tek istediğim, bir an önce buradan defolup gitmesiydi.

"Şimdi git, sana sonra açıklarım."

Jungkook'un alay dolu ifadesi yavaşça yok oldu ve yerini ciddiyete bıraktı. "Lisa, neler oluyor ve Tanrı aşkına, neden fısıldıyorsun?" Jungkook'un sesinin yüksek çıkmasıyla kalbim adeta ağzımda atarken onu uyarmak adına koluna vurdum. "Şşşt, sessiz ol."

Büyük bir merak içinde olduğu her halinden belli olan suratıyla bana bakmaya devam ettiğinde, bir açıklama almadan gitmeyeceğini iyi biliyordum. Arkamı dönüp yavaşça kapıyı kontrol ettim korkuyla, konuştuklarımızı Taehyung'un kesinlikle duymaması gerekiyordu.

"Taehyung," dedim fısıldamaya devam ederken. "Burada. O yüzden şimdi gidiyorsun. Daha sonra konuşuruz." Bir süre suratıma boş bir ifadeyle baktı. "Nasıl yani, o ezik şu an senin evinde mi?" Alaylı sözleri her ne kadar beni öfkelendirse de, şu an onunla bir tartışmanın içine girebilecek bir vakitte değildim.

Başımı onaylarcasına salladığımda Jungkook yüzüne yine o sinir olduğum gülümsemesini yerleştirdi ve yanımdan geçip kapıya ulaşmaya çalışırken konuştu. "Bu harika fırsatı kaçırmamı benden bekleyemezsin Lisa, bırak da biraz eğlenelim."

İçeriye geçmesine bir kez daha engel olduğumda, kalbimin atışı imkanı varmış gibi daha da hızlandı. Korkuyordum, Jungkook'un her şeyi mahvetmesinden, Taehyung'un gerçekleri öğrenmesinden deli gibi korkuyordum. En çokta, onu sonsuza dek kaybetmekten korkuyordum. Bunun düşüncesi dahi, ruhumun hüzünle kavrulmasına neden oluyordu. 

"O senin eğlenebileceğin biri değil Jungkook. Şimdi hemen git." Fısıltılı ama bir o kadar da sert çıkan bir ses tonuyla konuştuğumda, Jungkook kısa bir an afalladı ve suratındaki gülüş yavaşça soldu. "Ne oluyor sana Lisa? En başından beri amacımız o çocukla eğlenmek değil miydi zaten, ne bu halin?"

Taehyung'un dahi içeriden duyabileceği kadar sesli bir şekilde yutkunduğumda, söyleyecek bir şeyler aradım o saniyeler içinde. Doğruyu söylemek istedim. O an, Jungkook'un yüzüne her şeyi bütün çıplaklığıyla anlatmak istedim. Taehyung'a karşı gerçekten bir şeyler hissetmeye başladığımı söylemek istedim lakin bunu başaramadım bir türlü. Çünkü biliyordum, ne ben duygularını korkusuzca söyleyebilecek kadar cesurdum ne de Jungkook bana destek olacak kadar anlayışlı bir arkadaştı. Ve ben de her zamanki gibi kolay olanı seçtim, yalan söyledim.

"Bir ay bitmek üzere Jungkook," dedim inandırıcı olmak için üstün bir çaba gösterirken. "İçeriye girip her şeyi mahvetmeni istemiyorum, iddiayı kaybetmeye hiç niyetim yok çünkü." Birkaç saniye boş bir ifadeyle yüzümü incelediğinde, içimden söylediklerime inanması için dua ediyordum.

Jungkook hala şüpheliydi, bakışlarından bana inanmadığı apaçık ortadaydı fakat şaşırtıcı bir şekilde itiraz etmedi ve başını salladı usulca. "Tamam o zaman," dedi elini kot ceketinin cebine yerleştirirken. "Bu seferlik böyle olsun, Lalisa Manoban."

bittersweetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin