diciannove

5.2K 629 168
                                    

Taehyung ile konuşmamızın üzerinden birkaç gün geçmişti ve nihayet, onu artık okulda görüyordum. Koridorda, fakültenin bahçesindeki çimenlerde ya da kafeteryada ancak bu hiçbir şeyi değiştirmemişti. O beni görmezden gelmeye devam ediyordu, ben de onu büyük bir özlemle izlemeye.

Dersimin başlamasına on dakika kaldığında, lavaboya uğramış ve hafifçe esen rüzgardan dolayı birbirine girmiş saçlarımı düzeltmeye çalışmıştım. Kısa süren işimin ardından tam lavabodan çıkmak üzereydim ki, kabinden belki de en son görmek istediğim kişilerden biri çıkmıştı, Rosé.

Birkaç saniye boyunca aynadan bakışmış, ardından o ellerini yıkamak için benim yanıma ilerlemişti fakat göz temasını asla kesmiyordu. Aramızdaki gergin bakışmadan sıkılan ve ilk pes eden taraf ben olduğumda, lavabodan çıkmak için kapıya yönelmiştim.

"Senin böyle bir kız olduğunu her zaman biliyordum." Alaylı sözleri beni dikildiğim yere çivilerken, arkamı dönmüş ve istemsizce çatılan kaşlarımla ona bakmıştım.

"Benimle düzgün konuş, Rosé." Histerik bir gülüş dudaklarından dökülürken, bana doğru bir adım atmış ve tam karşımda dikilirken meydan okuyan bir ifade takınmıştı.

"Ne oldu, gerçekleri yüzüne vurmam hoşuna gitmedi mi?" Sakin kalmak için derin bir nefes almıştım fakat bu konuda pek de başarılı olduğum söylenemezdi. "Taehyung'u ne kadar üzdüğüne dair hiçbir fikrin yok senin."

Onun adını duymamla, hissettiğim öfke saniyeler içinde silinip gitmiş gibiydi ve yerini, artık alıştığım o kalp ağrısına bırakmıştı. "Biliyorum," demiştim az önceki kendinden emin çıkan sesim tamamen yok olurken. "Onu üzdüğümün farkındayım ama ben..." Kelimelerim sertçe yutkunuşum yüzünden yarıda kesilirken, gözlerimin yaşarmaya başladığını hissedebiliyordum.

Ardından Rosé'nin bakışlarının kısa bir anlığına yumuşadığına şahit olmuştum fakat o benim aksime, ifadesini hemen toparlamayı başarmıştı. "Her neyse." Sessizce mırıldanıp bakışlarını tekrardan aynaya çevirdiğinde, cevap vermemiş ve hızlıca ayrılmıştım lavabodan. Zaten yeterince üzgündüm, her dakika yaşadığım pişmanlık sebebiyle mahvoluyordum ve sürekli yaptığım hatanın, onu kırdığım ve sonsuza dek kaybettiğim gerçeğinin yüzüme vurulması, işimi daha da zorlaştırıyordu.

Dikkatimi hiçbir dersime tek bir an bile veremediğim okul günü bittiğinde, aklımda olan tek şey bir an önce eve gidip depresyonuma kaldığım yerden devam etmekti fakat Jennie daha fazla benim bu acınası halime dayanamamış olacak ki, istemediğimi söylemiş olmama rağmen beni dinlemeyerek zorla kendi evine götürmüştü. Herhangi bir mekana gidip, kafamızı dağıtmamız gerektiğini söylediğinde ise bu kez itiraz etmemiştim. Çünkü içmeye, her şeyi ve hatta adımı dahi unutmaya ihtiyacım vardı. Özellikle de onu.


Yoongi ve Jennie, sarmaş dolaş bir şekilde dans etmeye devam ederken ben kaçıncısını içtiğimi bile hatırlayamadığım cin tonik dolu bardağımı kafaya diktim. Sarhoş olunca onu unutacağımı düşünmem tam bir aptallıktı. Aksine, Taehyung'un aşık olduğum yüzü gözlerimin önünden bir saniye bile olsun silinmiyordu.

Onu özlüyordum. Onunla sohbet etmeyi, onun bana her ne kadar ben anlamıyor olsam bile fısıldadığı İtalyanca kelimelerini, onunla ilgili olan her şeyi özlüyordum ancak biliyordum, kabullenmek zordu fakat o gitmişti ve bir daha asla bana dönmeyecekti.

"Taehyung'u istiyorum!"

Aradan geçen dakikalar, bitirdiğim onca içki dolu bardakların ardından elbette sarhoş olmuş ve bilincimi epey yitirmiştim. Kafam yerinde değildi ve ben ne dediğimi, ne yaptığımı pek de bildiğimi söyleyemecektim. En son hatırladığım şey, Jennie'yi kolundan tutup masaya getirmem ve onu bezdirene kadar Taehyung'dan bahsetmemdi.

bittersweetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin