Aşkın, kelimelerle dahi izah edilemeyecek kadar güzel bir duygu olduğunu, Kim Taehyung ile birlikte öğrenmiştim. Bakışı, bir dokunuşu ya da tek bir kelimesi, benim için sahiden de dünyalara bedel gibiydi ve ben hâlâ, böyle bir hisse kapılmış olduğum gerçeğine inanamıyordum. Onsuz bir geleceği düşünmek bile istemiyor olmam çok garipti. Daha önce hiç kimseye, bu denli yoğun duygular beslememiştim ve bu zamana dek de hiç kimse beni, böylesine güzel sevmemişti.
Koridordaydım, dersin başlamasına sadece beş dakika kalmıştı ve ben bir yandan elimdeki kitapları zapt etmeye, öte yandan da derse yetişmeye çalışıyordum. Hızlı adımlarım, bir an da önümde dikilip yürümemi engelleyen biri yüzünden yarıda kesildiğinde, başımı kaldırdım ve karşımdaki kişiye baktım.
Jeon Jungkook.
"Lisa," dedi çekingen bir tonla. Onu ilk defa böyle görüyordum, her daim kendini beğenmiş olan ve arsız gülüşünü yüzünden eksik etmeyen Jungkook yoktu şu an karşımda, şaşırtıcıydı. "Vaktin varsa konuşabilir miyiz?"
Sıkıntıyla bir iç çektiğimde, kolumdaki saate baktım ve "Sadece iki dakika," dedim ses tonumun sert olmasını umursamadan. "Dersim var."
Başını hızla onaylarcasına salladığında, birkaç kere dudakları aralanıp kapandı, derin bir nefesin ciğerlerini doldurmasının ardından ise sessizce mırıldandı. "Özür dilerim Lisa, yaptığım şeyin çok yanlış olduğunu biliyorum. Geç olsa da anladım bunu."
İtirafında samimi miydi emin değildim fakat irislerinde yakaladığım o pişmanlık dolu pırıltılar görmezden gelemeyeceğim kadar belirgindi. Jeon Jungkook benim yıllardır arkadaşımdı, esasında onun kötü biri olmadığını sadece her istediğini elde etmeye çok alışmış, şımarık bir çocuktan ibaret olduğunu biliyordum. Ancak ona hala kırgın ve fazlasıyla kızgınken, en azından bir süre daha onunla konuşmak veya onu görmek isteyeceğimi zannetmiyordum.
"Jungkook seni affediyorum," dedim tıpkı ben de onun gibi sessiz bir tonda mırıldanırken. "Fakat eskisi gibi arkadaş olabileceğimizi sanmıyorum." Dudaklarımdan dökülen kelimelerin ardından yüzü anında düşerken, üzgün ifadesini görmek benim de incinmeme sebep oldu ve onu böyle görmek istemediğimden hızlıca ekledim. "En azından şimdilik."
Buruk bir tebessüm dudaklarında belirirken, başını bir kez daha salladı kabullendiğini belli edercesine. "Anlıyorum, sorun değil. O güne kadar beklerim ben de."
Ona herhangi bir cevap vermemiş, ufak bir tebessüm eşliğinde yanından ayrıldığımda ise omuzlarımdaki hafif bir yük beni terk etmiş gibi hissetmekten alıkoyamamıştım kendimi. İtiraf etmek gerekirse, kin tutmaya devam etmenin yersiz olduğunu düşünüyordum artık zira Taehyung ile birlikteydim, bütün sorunları ardımızda bırakmıştık ve mutluyduk. Önemsediğim tek gerçek buydu ve Taehyung için, herkesi ve her şeyi görmezden gelmekte hiçbir sorun yoktu.
•
"Daha gelmedik mi?" Taehyung onlarca kez sorduğum soru karşısında yeniden gözlerini devirdi. "Az kaldı Lalisa," dedi bıkkın bir sesle. "Lütfen artık sus."
Kaşlarım çatılırken, oturduğum koltukta yana doğru dönerek sırt çevirdim ona ve arabanın camından geçtiğimiz yolları izlemeye devam ettim. Neredeyse iki saattir bu arabanın içindeydik, Taehyung bugün fazlasıyla sessizdi ve ben, sahiden de çok sıkılmıştım. Aynı zamanda meraklıydım da, çünkü lanet olası erkek arkadaşım bana nereye gittiğimize dair hiçbir şey söylememiş, sadece kendime küçük bir bavul hazırlamamın yeterli olacağından bahsetmiş, beni soru işaretleriyle bir başıma bırakmaktan çekinmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bittersweet
Fiksi Penggemarlalisa manoban güzeldi, popülerdi ve bunun farkındaydı. elde edemeyeceği tek bir kişinin dahi olmadığına oldukça emindi, ta ki kim taehyung ile tanışana kadar.