tredici

5.7K 614 175
                                    

Taehyung şu an benim hayatımdaki en iyi şeydi, buna fazlasıyla emindim. Kısa bir süre olmuştu belki tanışalı fakat öyle yakın hissediyordum ki kendimi ona, yıllardır tanıdığım insanlardan bile göremediğim sıcaklığı, ilgiyi ondan görebiliyordum garip bir şekilde. Dertlerimi, aptalca konuşmalarımı dahi dudaklarında bir tebessümle saatlerce dinleyebiliyor ve asla sıkılmıyordu. İlk tanıştığımız zaman onun çok kaba ve soğuk biri olduğunu düşündüğüm doğruydu ancak onunla vakit geçirdikten sonra aslında ne kadar iyi bir ruha sahip olduğunu anlamam çok da uzun sürmemişti.

Kim Taehyung, gerçekten iyi biriydi. Ve güzel bir kalbe sahipti, benim aksime.

Aynı anda iki duyguyu bir arada yaşıyordum. Pişmandım, çünkü Taehyung'a öğrendiğinde asla affetmeyeceği, büyük bir yalan söylemiştim. Pişman değildim, çünkü eğer bu yalanı söylememiş olsaydım belki de onunla hiçbir zaman tanışamayacaktım.

Günlerdir düşünüyordum. Jungkook'un eve gelmesinden sonra yaşadığım panik ve korku benim için yeterince fazlaydı. Daha fazla küçük oyunlar çevirip Taehyung ile olan ilişkimi mahvetme riskini göze almak istemiyordum. Yapmam gereken tek bir şey vardı, iddia meselesini bilen kişilerle konuşmak, çenelerini sonsuza dek kapatmalarını istemek ve sorunlarımı, -kısmen de olsa- çözüme kavuşturmak. Hala Taehyung'a karşı kendimi mahçup hissedecek, her daim içimde ona yaptığım şeyin vicdan azabını taşıyacaktım, bunu biliyordum ancak elimden gelen tek şeyde buydu. Çünkü ben, onu kaybetmek istemiyordum.

"Beni görmezden geldi Lisa, inanabiliyor musun buna?" Jennie'nin öfkeli gözleri ve titreyen sesi ne kadar sinirli olduğunu açıkça belli ederken, kafamı sallamakla yetindim.

"Bunu binlerce kez söyledim ama asla anlamak istemiyorsun Jennie," dedi Seokjin bıkkınlıkla. "Onu bırakan sendin. Laf söyleme hakkın olduğunu düşünüyor musun gerçekten?" Jennie öfkeli bakışlarını yakın arkadaşını savunan Seokjin'e çevirdiğinde şiddetli bir tartışmanın yakın olduğu açıktı. "Neden sürekli onu savunuyorsun? Ben de senin arkadaşın değil miyim?"

Jisoo ve ben aynı anda iç çektiğimizde birbirimize baktık. Bu tartışmanın saatlerce süreceğini ikimizde biliyorduk, asla değişmeyen bir klasikti bu. Jennie ne zaman Yoongi'ye sinirlense ağzına geleni düşünmeden söylerdi ve Seokjin bir avukat misali onu savunmaya girişirdi. Saatlerce tartışırlardı ve ikiside sakinleştiği zaman hiçbir şey olmamış gibi barışırlar ve başka bir konudan bahsetmeye geçerlerdi. Bu olaydan zararlı çıkan kişiler ise eve şiddetli bir baş ağrısıyla dönen Jisoo ve ben olurduk.

"Hayatım," dedi Jisoo yanında oturan sevgilisinin kolunu okşarken. "Çeneni kapatabilir misin? Buraya kafa dağıtmaya geldik, siz iki aptalın saçma tartışmalarını dinlemeye değil."

Jennie ve Seokjin homurdanıp birbirlerine kötü bakışlar atmaya devam ederlerken, ikisinide susturmayı başardığı için ve bu gece başımın ağrımasına engel olduğu için Jisoo'ya içimden onlarca kez teşekkür ettim.

"Her neyse," dedi Jennie sonunda sert bakışlarını Seokjin'den ayırıp bana çevirebildiğinde. "Senin burslu çocukla durumlar nasıl?"

Ve işte, buluştuğumuz andan beri sabırsızlıkla beklediğim an gelmişti. Biraz geç de olsa, artık gerçekleri söyleme ve hislerimi itiraf etme vaktiydi.

"Aslında bende sizinle bu konu hakkında konuşmak istiyordum," dedim hızlıca. "Yani Taehyung hakkında."

"Ne oldu," dedi Seokjin alay dolu bir sesle. "Hala tavlayamadın mı yoksa onu?"

bittersweetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin