twenty nine💫

4.5K 300 26
                                    

***
.....

Dayanamayıp onun verdiği ilacı içmek zorunda kalmıştım. Baş ağrım ancak o şekilde geçmişti demek ki doğru söylüyordu. Hala tek parça olduğuma göre öldürmek için değilmiş.

Beni buraya ne diye getirdi? Dokunacak olsa şimdiye yapmaz mıydı? Amacı o değilse neden buradayım? Birde buraya gelmeyeceğim diye yeminler etmiştim kendime...

Odadan çıktıktan sonra önüme çıkan uzun ince koridoru takip ederek merdivenlere ulaştım. Aşağıdan yabancı bir ses ve birde onun sesi geliyordu. Fısıldar gibi konuşmadıklarına göre uyduğumu sanıyorlardı.

Yüzüme yayılan sırıtmayla parmak uçlarımla merdivenden bir kaç basamak inerek bir katta durdum ve onları görebileceğim şekilde oturarak dinlemeye başladım.

"Yüzünü gördüyse yakana yapışması gerekiyordu."

Arkası dönük olan başka bir adam cevap verircesine konuşmuştu. Neyden bahsediyorlardı ki? Ne bir dakika yüzünü gördüyse mi?

"Bir terslik yok mu sence de?"

Aynı adam yeniden konuşurken onun  bağırmasıyla yerimde irkilmiştim.

"Kahretsin ki bilmiyorum. Beni ya hatırlıyor ama çaktırmıyor, ya da.."

Parmaklarını saçlarını götürerek onları defalarca geri atıyordu. Onu sinirli görmüştüm elbette ama, bu sefer cidden başka bir hali vardı. Şaşkındım. Evet, ben görmüştüm yüzünü ama...benden mi bahsediyorlardı yoksa?

"Ya da beni hiçbir şekilde tanımıyor."

Ne demek oluyordu bu? Tamamen kafam karışmış duyduklarımı anlamak icin kendi kendime tekrar etmeye çalıştım bir süre. Fakat çok geçmeden onun sesini duymamla yakalandığımı anlamıştım.

"Hey! Ne yapıyorsun sen orda!"

Sesi olduğundan gür çıkarken korkuyla yerimden kalkıp koşar adımlarla odaya geçtim. Bana yetişmeden kapıyı kitlemiş kendimi yere bırakmıştım.

Aslında yürüyerekte gelebilirdim. Malum yetişmekte zorlanıyordu. Aish, bunca gerginliğin arasından kendi kendime gülmeyi de başarmıştım. Gerçekten bravo bana..

"Lisa ne yapıyorsun aç şu kapıyı!"

Birden kapının yumruklanmasıyla oldum yerden kalkıp geri çıktım. Ah! Bu kadar var gücüyle vurmak zorunda mıydı? Sırtım acımıştı..

"Aç şu kapıyı!"

Hala daha yumruklamaya devam ederken bağırmasıyla korkmaya başlamıştım. Sanki öğrenmemem gereken birsey vardı bunu öğrendiğim için başım belaya girecek gibi hissediyordum.

"Ne zamandır orda oturuyordun?"

Sertçe yutkunuyor cevap verip vermeme konusunda fazlaca kararsız şekilde düşünüyordum. Ah! Ben ne yapacağım şimdi?

"Lisa bana cevap ver!"

Daha da sinirleniyordu ve eğer bu kapıyı açarsam canım acırdı. Kahretsin!

"Birşey duymadım gider misin?"

Ah! Ne kadar naziğim ama değil mi?(!) Elini kapıya yeniden vurmasıyla yerimde irkilirken hala konuşmaya devam etmem gerekiyor mu diye düşünmeden edemiyordum.

"Madem birşey duymadın, ne bok yemeğe kaçtın o zaman!"

"Bana bağırmayı kes artık!"

"Aç o zaman şu kapıyı!"

Bu haline iyice sinirlenmiştim. Ama kapıyı açmak istemiyordum.

"Bak, tamam bağırmayacağım ve hicbirsey yapmayacağım tamam mı? Açar mısın kapıyı?"

Hah, bana nazikçe konuştu? !*!

Bana nazik konuştu az önce. Dur bir dakika. Ya kapıyı açmam için beni kandırıyorsa?

"Sana güvenmiyorum."

"Lisa, şimdi bunu mu konuşacağız Tanrı aşkına?"

Evet, sesini yükselktmemek için kendini zorluyordu. Hadi ama istemiyorum dedim işte neyini anlamıyor?

"Duymadım birşey yoksa duymam gereken birşey mi vardı?"

Buradan da konuşabiliriz değil mi? Ona kanıp kapıyı açamazdım. Aptal, aklı sıra kandıracaktı beni.

"Hayır! Lanet olsun birşey yok!"

Kapıya yeniden vurduktan sonra uzaklaştığını duydum değnek sesinden. Derince bir nefes alıp kendimi yeniden yere bırakırken daha sakin olmayı başararak biraz önceki söylenenleri tekrar düşünmeye başladım.

Onun yüzünü gören bendim evet.
Benden başka birileri de mi bilmiyordu yüzünü? Yoksa herkese aynı şekilde mi davranıyordu? Ah, benim ailemi diline alacak kadar beni nasıl tanıdığını söyleyebilir ki? Buna hakkı yoktu!

Düşüncelerle boğuşmaya çalışırken duyduğum telefon sesiyle yerimden kalktım. Kulağımı kapıya dayayıp dinlemeye çalıştığım da aşağıdan geldiğini anlamıştım.  

Kapıyı sessizce açıp oldukça yavaş bir şekilde koridorda ilerlerken onun telefonda konuştuğunu duydum.  Koridoru tamamlamadan olduğum yerde kalırken bağırarak konuşmasını dinlemeye başladım.

"Kes sesini! Önce bana istediğimi vereceksin!"

.....

Bu çocuğun gizemli hallerinden gerçekten bıktım. Oysa fotoğrafta hiç öyle gözükmüyordu, ayrıca dudağının altında da beni falan yoktu. Ne diye onu söylemiştim ki? Gerçekten saniyesinde birden fazla düşünme rekoru kırıyorum vay canına...

"Bana bak Marco! Eğer istediğimi vermezsen değil kızını geri almak yüzünü dahi göremezsin duydun mu!"

Duyduklarım karşısında dehşete düşmüştüm. Az önce... az önce babamın ismini söylemişti o....
Tanrı aşkına ne demek oluyordu şimdi bu?..

.....

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Impatient |liskook| [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin