"Tanrım ne yapıyorsun böyle!"Hızla arkama dönerken bir yandan da hızı kat kat artan kalbimi dinginleştirmeye çalışıyordum.
Onun arsız sırıtması kulaklarıma dolarken sinirle elimdeki şişeleri çıplak tenine çarparak inlemesine sebep oldum."Al şunları! Ve git üzerine birsey giyin!"
Tanrım, bunu bilerek yaptığına emindim adım gibi emindim. Şaka gibi daha yüzünü göremeden vücudunu görmüştüm. Bu nasıl bir şeydi böyle?
Içimden saydığım küfürlerle açık olan evin kapısının önünde ve gittikçe üşümeye başlayarak beklemeye devam ediyordum.
"Tamam hadi gel."
Varlığını çok geçmeden gülen sesi ve omzuma dokunmasıyla hatırlatarak evine davet etmişti. Yavaşça arkama dönerken "giyindim." demesiyle utanarak bakışlarımı yere sabitleyip içeri girmiştim.
Beyaz tişörtüyle fazla iyi durduğunu düşünürken yüzüne hala gormedigim gelmişti aklıma. Tanrım gerçekten yüzünü hala görmemiştim. Bunu sırf görmeyeyim diye mi yapmıştı? Gerçekten yapmış olabilir mi?
"Hm demek bira aldın. Bekle bardak getireyim."
Sırtı yüzüme dönük şekilde yerdeki şişeleri masaya koyarak mutfağa doğru ilerlemisti. Gerçekten beyaz tişörtü ve siyah kotuyla fazla güzel görünüyordu. Saç rengi siyahtı ve ah! beli incecikti. Tanrım neler söylüyorum böyle? Aissh! Lalisa, kendine gel. (!)
Pekâlâ, biraz saçma bir karşılaşma oldu kabul. Ama akşam uzun ve benim bolca vaktim olduğundan onu rahatlıkla görebilirdim değil mi?
Telefonumun titremesiyle gelen bildirime bakarken kapının sert çalmasıyla irkilerek kapıya bakmıştım. Bakışlarımı ona çevirmiş ve kapının sert çalmasının etkisiyle afallayarak cevap vermiştim.
"Birini mi bekliyordun?"
"Hayır."
Yine gizem dolu yüzünü bana çevirmeden karşılık verirken kapının yeniden sert tıkanmasıyla endişeyle ayağa kalkmıştım.
"Jungkook kim bu?"
Aniden kesilen elektrikle ağzımdan çıkan ince bağırmaya karşı koyamamıştım. Önümü bulmaya çalışırken hissettiğim bez parçasının çok geçmeden onun tişörtü olduğunu farkettigimde irkilerek geri çekilmeye çalışmıştım. Fakat çok geçmeden kolumdan kavranıp one doğru çekilmemle bedenim onun bedenine çarpmıştı.
"Sakin ol benim." Yumuşak sesiyle kulağıma fısıldarken içime dolan rahatlıkla beni anlayabileceği şekilde başımı sallayarak karşılık vermiştim.
"Peki kim geldi?"
Ona aynı fısıltıda karşılık verdiğimde cevap olarak sadece sessizlik vardı. Kolumdan tuttuğu elini belime dolarken irkilmeme sebep olmasıyla ondan uzaklaşmaya çalışmıştım ama buna izin vermeyip yeniden kendine çekerek karşılık vermişti.
"Önünü görmüyorsun nereye?"
"Bana söyleyecek misin artık neler olduğunu?"
"Şşş..."
Kulaklarıma dolan tırmalayici sesiyle işaret parmağını dudağimda hissetmistim.
Şuan da nefesimi tutmuş ve gittikçe hızı artan kalp ritmime kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Biz ne yapıyorduk böyle aklım almıyor. Onu buraya yüzünü görmek ve yaptıklarını ödetmek için gelmiştim ama yüzünü dahi göremeden hersey karışmıştı. Gerçekten nasıl bir şey bu böyle anlamıyordum.Parmağını dudağimdan çekerken aklımı kurcalayan düşüncelerden uzaklaşarak ne yapacağını beklemeye başlamıştım.
"Jungkook."
Ona sessizce seslenirken elini belimden çekerek yanımdan uzaklaşmıştı.
"Nereye?"
"Hey?"
Çok geçmeden adım seslerini kapının girişinde duyduğumda derin bir nefes alıp vererek olduğum yerde beklemeye başlamıştım.
Işıkların geri gelmesiyle kamaşan gözlerimi sıkarak görüş alanımı netlestirmeye çalışmıştım. Ardından açarak etrafa bakarken Jungkook'un bulunduğu yerde olmadığını görmüştüm. Hadi ama nereye gitti şimdi?
"Jungkook?"
"Tanrı aşkına nereye kayboldun?"
Bulunduğum yerden hareket edecekken hızlıca gözlerimin kapanmasıyla korkuyla gözlerimi açmaya çalıştım.
"Neler oluyor bırak beni?!"
Yumuşak ve o tırmalayici sesiyle kulağıma fısıldarken iliklerime kadar irkilerek kalakalmıştım.
"Güzel bir oyuna ne dersin, sevgilim.."
.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Impatient |liskook| [Tamamlandı]
Teen Fiction"..Sen yüzünü gösteremeyecek kadar korkak bir çocuksun, ben ise oyuncağını bekleyen sabırsız bir kızım Jeon.."