₂₀

736 83 90
                                    

"teşekkür ederim."

kampüs girişinin önünde bekleyen arabaya binerken gözleri tedirgince her yeri kolaçan ediyordu, en iyi halinde olmadığı çok belliydi.

arabanın içindeki çocuk gözlerini devirerek vitesi değiştirdi ve bakışlarını yoldan ayırmadan konuştu.

"sana gitmemen gerektiğini söylemiştim."

çocuk yavaşça başını salladı, ellerine bakıyordu. adamın yüzünü görmüştü zaten, hafızasının silineceğini biliyordu.

"biliyorum.."

kırgındı, sesi titriyor ve parmaklarını ovuşturup duruyordu. aklı bulanıktı, kendini düşen çocuğun görüntüsünü gözlerinin önüne getirmekten alıkoyamıyordu.

kafasını sallayarak radyoyu açtı ve kafasını dağıtmak için şarkının sözlerine odaklanmaya çalıştı, nafile. aklını o görüntüden alamıyordu, beyninde çağrıştırdığı şeylerden, koca bir boşluk vardı.

bir yerler boştu ve bunu nasıl tamamlayacağını bilmiyordu.

parmaklarını yine birbirine doladı, sertçe ovuşturuyor, tırnaklıyor, derisini eziyordu. kendine gerçekliğe döndürme amaçlı içgüdüsel bir savunma mekanizması, işe hiçbir zaman yaramamıştı.

ya o çocuk kendisi olsaydı? ya ölseydi? ya ölmeseydi? ya kendini yine istemsizce çatının kenarında bulsaydı, ya kendini bıraksaydı, ya kendini bırakamasaydı? yeqon gelmeseydi? ya ölseydi? ya ölmeseydi-

"hey.."

"bana bak."

nefes alamıyordu, nefes alamıyordu, nefes alamıyordu, lanet olsun nefes alamıyordu..

"jungkook?"

düşünemiyordu , duyamıyordu, göremiyordu.

"jungkook."

kimdi ona seslenen? bilmiyordu.

bir el yanaklarını kavradı, ya da belki de kavramamıştı. yine onlardan biri miydi? neredeydi ki?

"kookie.."

kookie.. bu muydu adı? olmamalıydı, neydi ki o zaman?

hatırlayamıyordu.

".. hayır, hayır, hayır lütfen.."

neden ağlıyordu? ağlayan o muydu? ellerine düşen sıcak yaşlar onun gözlerinden miydi yoksa?

yanıyordu. yanıyordu? canını acıtmamıştı ki o, neden boğazı yanıyordu şimdi?

"lütfen bana bak jungkook lütfen.."

bak? gözlerini yukarıya, karşısında bulanık kirpikleri arasından göze en çok benzetebildiği iki küçük yuvarlağa çevirdi.

tanıdık parmaklarla elmacık kemiklerinden kulaklarına kadar çizilen bir yol hissetti, "neden ağlıyorsun?"

canı acıyordu; gülümsemek, iyi olduğunu söyleyerek gülümsemek istiyordu ancak ağlamaktan başka yapabildiği bir şey yoktu ki.

"ö-özür dilerim.."

adam ince dudaklarına ufak bir gülümseme kondurdu, vay be diye düşündü jungkook.

bir gün onun gibi gülümseyebilirsem belki hafızamı bir daha silmez...

parmakları hala yanaklarında, arada bir süzülen yaşları korkutup kaçırmak isterniş gibi yavaşça okşuyordu, jungkook yanağını çocuğun eline doğru yaslarken tatmin bir mırıltı çıkardı, bunu neden her onu gördüğünde yapmıyorlardı?

"çok güzelsin.."

jungkook gülümsedi.

onunkinden daha güzel miydi bilmiyordu ancak yine de gülümsedi, bir ümit, bir heves; belki bir gün onun da gülüşleri karşısındaki adamınkiler kadar içten ve güzel olurdu.

jungkook koltukta kaykılarak adama yaklaştı, sadece birazcık daha dokunuşları arasında olmak istiyordu, biraz daha yakın. ten üzerinde ten, saç arasında saç, birbirine dolanmış o
parmak uçlarıyla birbirine tutunmuş dudaklar.

çok mu şey istiyordu?

"lütfen gitme..".

belki de.

ama jungkook bencil olmak istiyordu.

adam onu kendine yasladı; kafası omzuna, göğsü göğsüne, kalbi kalbine. isteyebileceğinden de güzel, hayalini edebileceğinden de sihirli.

"bunu isteyerek yapmadığımı biliyorsun kookie.."

kookie, adı buydu. yanlızca onun dudaklarından dökülüşünde adı sadece ve sadece buydu.

"o halde gitme.."

kafası ense girintisine daha da gömüldü, kolları sıkıca çocğun ince beline dolanırken deri ceketinin ardından kokusunu ciğerlerine hapsetmeye çalışıyordu.

belki böyle sıkıca tutarsa gitmezdi.

belki böyle sıkıca tutarsa silinmezdi.

belki böyle sıkıca tutarsa onun da boynuna hafifçe dokunup çekilen dudakları da kendi dudaklarını sıkıca tutardı.

"acıdığını biliyorum, özür dile-"

"acıması umrumda değil."

dudakları saçlarında dolanırken daha önce böylesine hafif ve güvende hissedebileceğini asla tahmin edemezdi, saçlarının başladığı yerden yavaşça öpünce adamın bedeninden geçen titreme paha biçilemezdi.

"sadece gitme, yeqon."

"seni bir daha unutmama izin verme."

hide and seekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin