₅₀

415 53 85
                                    

"yoongi?"

"jungkook.."

dizlerinin üzerine çöktüğü yerden hızla kalkarak büyümüş gözbebeklerini çocuğun vücudunun her bir noktasında gezdirdi; bir işaret, gözüne takılıp kötülüğü ve eskiyi çağrıştıran herhangi bir şey.

"kendine.. kendine bir şey yapmadın değil mi?"

saklanan bakışlar ve birbiriyle oynayarak sonunda kenetlenen parmaklar, eğer şansı olsa bunun yaşandığı her anı gözlerinin önünden sonsuza dek olacak şekilde silerdi.

"lütfen cevap ver lütfen."

"bandajlar.."

bunun yeterli olacağını düşünmüştü.

bu ana kadar yeterli olmuştu çünkü barizdi. bandajlarla her şeyi kapatabilirdiniz.

"yoongi?"

"özür dilerim, bebeğim cidden.. sana söyleyemiyorum. yapamıyorum..."

bir süre daha öylece durdu, kapının eşiğinde. jungkook kendisine kızdı yavaşça, annesi olsa ne kadar kaba olduğunu söyler ve hemen çocuğu içeriye geçirirdi ancak o an bunu yapmayı hiç mi hiç istemedi.

"takılmayacağım.."

lanet olsun, lanet olsun ağlamak istiyordu.

nasıl takılmayabilirdi ki?

"bana düzgün bir cevap ver ne olur.. kendine ne yaptın?"

jungkook kollarına baktı, ardından karşısında gözlerine yaşlar oturmuş, ısırmaktan kanamış dudaklarını bu sefer parmaklarıyla yolan çocuğa.

"bandajlar.."

bandajlardı işte, daha ne diyebilirdi ki?

kapatılmak, bandajlanmak ve dikkat edilmek zorunda olduktan sonra açılan yaranın neye benzediğinin bir önemi var mıydı ki sanki?

eğer canınızı yaktıysanız nasıl yaktığınız önemli miydi?

"acıyor mu?"

saçma bir soru olduğunu ikisi de biliyordu ancak elinden tek gelen buydu, jungkook onu kendine yaklaştırmaya istekli olmadığına göre bedenini kollarının arasına alıp yaşıyor olduğunu gerçekten kalbinin üzerinde hissetmek için bir yol bulmalıydı.

"onun kadar değil."

basit.

o kadar basitti ki cevapları ve bu o kadar derinden yakıyordu ki canını ağladı.

kolunu ekşittiği yüzüne ve çatılan kaşlarına ve gözyaşlarına ve bütün duygularına bastırdı ve ağladı, ve ağladı, ve ağladı.

sadece orafa öylece, kapının eşiğinde ve terk edilmenin, savunma içgüdüsüyle sonsuza dek yok edilmenin eşiğinde ağladı.

"bandajlar..."

çocuk ona açılmış bandajlarını gösterdi ve duygusuz gözleriyle beklenti içinde ona baktı, "açıldı."

"ah.."

o kadar üzgün ve kırgın bir gülümsemeydi ki dudaklarına kondurduğu kendi dudaklarının kıvrılışına ağlamak istedi bir de, "tekrar sarmamı ister misin?"

bir kafa sallayış, "içeri.. içeri gel."

içeri geçtiğinde yere gelişigüzel atılmış ruloyu özenle eline aldı ve çocuğun parkede oturduğu yerin yanına konumlandı. "bakmayacağım."

ve cidden bakmadı da.

sadece parmaklarıyla bandajı açıp sardı, açıp sardı, açıp sardı ve sonra sıkı bir düğümle yerine tutturarak çocuğun işini kolaylaştırmak adına kıvırdığı uzun kollusunun kollarını bandajların üzerinden geçirdi ve üstlerini kapadı.

yaraları kapayan başka yaraların üzerini kapayan kumaşlar ve bir rahatlama hissi.

güvende değildi belli ki ama neden böyleydi şimdi?

"yoongi?"

başka bir şey demesine gerek yoktu, saniyeler sonra çocuk adamın kolları arasında ve.. güvenli sayabileceği tek yerdeydi.

doğru gelmiyordu ancak son zamanlarda başına gelen tek doğru şeydi.

"yoongi.."

çığlık atmak istiyordu, yeter artık, yeter artık, yeter artık.

YETER.

"biliyorum güzelim."

hiçbir şey söylemeye, ağlarken hıçkırmaya bile öyle mecali yoktu ki her şeyi kırıp dökmek istiyordu ve sonra kendini, ona yaşattığı her şey için sonra kendini kırmak ve çürümesi için bir kenara fırlatmak.

"neden..?"

"bilmiyorum ama sorun değil artık kookie, benimlesin ve sadece ve sadece benimlesin tamam mı?"

"geçti."

hiçbir şeyin geçtiği falan yoktu, hiçbir sikin geçtiği yoktu ve lanet olsun..

neden onu iyileştiremiyordu?

neden işe yaramazın tekiydi ve jungkook'u iplerden, bıçaklardan, plastik poşetlerden ve gazı açık bırakılmış ocaklardan koruyamıyordu?

neden onu pencere pervazlarından koruyamamıştı?

"kalkmak ister misin?"

başını iki yana salladı.

"böyle mi kalalım?"

evet böyle kalmalılardı, "hmm.."

ve daha da aldı onu kollarına ve kucağına çekip bacaklarını kalçasına doladı. bir eli her şeye ama her şeye rağmen atan kalbinin üzerinde kalp atışlarını hissetmenin huzurunu arıyordu, burnunu çekti ve ağlamamak için gözlerini sımsıkı kapattı.

arada sırada saçlara konan minik öpücükler, kulağa fısıldanan her şeyin geçtiğine dair anlamsız sözler çünkü her şey ve her şeyin dışında kalan her şey yıkılıyordu.

her şey ve her şey ve her şey ve her şey, jungkook'un her şeyi ve jungkook'un kendisi ve her şey.

geçmiş miydi cidden en kötüsü?

"geçti, geçti jungkook."

"iyisin. iyisin. duydun mu beni, iyisin."

"sorun yok artık gitmiyorum."

"hiçbir yere gitmiyorum."

yoongi ve her şeyi jungkook, jungkook ve her şeyi olan hiçbir şey; iyi miydi hiçbir şey?

"gitmiyorsun?"

bunu göze alamazdı, bu dakikadan sonra olmaz.

"bunu göze alamam kookie. hiçbir yere gitmiyorum."

yalan, doğru, yalan?

papatyanın hangi yaprağında kalmıştı parmakları?

hide and seekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin