₈₀

332 38 120
                                    

hoseok hyung'un koltukları ne zamandan beri bu kadar rahatsızdı?

"su, çay, yiyecek bir şey ister misin? dolapta pek bir şey yok ama hemen hazırlayabilirim."

"teşekkürler hyung ama aç değilim." derken gülümsemesi soluk olsa da yerli yerindeydi. apartmana olan yolculuk boyunca tek kelime etmemişlerdi ve jungkook sadece uzanmak ve gözlerini kapatmak istiyordu.

hoseok çocuğun oturduğu koltuğun diğer ucuna oturarak ona doğru döndü ve sırtının arkasında kalan yastığı kucağına alarak çocuğun gözlerini yakalamaya çalıştı, başarısız. "nereden başlamak istersin?"

"aslında anlatmasam daha iyi olaca-"

"jeon jungkook."

lanet olsun hiçbir şey anlatmak istemiyordu. sadece sabah onu evinden okula uğurlayan pijamalı ve çokça uykulu çocuğun yanına geri dönmek ve yanaklarından öperek ona yemek pişirmesini izlemek istiyordu, bu kulağa bütün gün boyunca daha iyi gelmişti.

"anlatacağım, tamam. ama ondan önce sadece tek bir şeyi cevaplar mısın?"

adam kafasını olumlu yönde sallarken sinirli görünse de umursamamaya çalışarak devak etti, "jimin nerede?"

"başka bir şey soramaz mısın?"

jungkook kollarını kavuşturarak başını iki yana salladı ve sıkıntıdan sesli bir nefes veren adamın gözlerini kaçırışını izledi.

ayrılmış olamazlardı, değil mi?

jimin onu çok seviyordu, daha önce kimseyi sevememiş gibi aç ve özlemle seviyordu onu ve jungkook bile özeniyordu bazen. hoseok da kocaman gülümsüyordu yanındayken, niye ayrılsınlardı ki?

o halde banyodaki ikinci diş fırçası da nereye gitmişti?

"kookie-"

"hyung lütfen.." neden bu kadar ısrar ediyordu bilmiyordu, hoseok'un canının sıkıldığı her halinden belliydi ve bir kere dedikten sonra durmalıydı ancak nedense bugün ısrar edesi gelmişti.

"neden bu kadar merak ediyorsun?"

jungkook cevap vermemekte kararlı gibiydi bu yüzden yüksek sesle iç geçirerek gözlerini devirdi, bugün gülümsemeye hali yoktu belli ki.

"jimin ve ben ara verdik."

ardından da gelecek neden sorusunu duymamak için hızla devam etti, "beni çok sevdiğini ancak aynısını benden göremediği hakkında bir şeyler zırvaladı, üzgündü."

"ben de ona düşünmesi için zaman tanıdım çünkü biliyor musun ağlayan veletlerle uğraşacak gücüm kalmadı."

bu kime yöneltilmiş bir hakaretti şimdi?

"eh ben gideyim o halde."

"ağlayacağını mı ima ediyorsun? otur oturduğun yerde."

neden bu kadar sertti? o dememişti ki ah hoseok hyung gelip anlatayım diye kendi istemişti.

"sinirim tepemde kookie tamam hadi.."

bu da neydi böyle?

kafasına takmamaya çalışarak gözlerini halının yumuşak desenlerine dikti ve oynamak adına parmağındaki yüzüğü reflektif olarak çıkardı, "dinleyeceğine emin değilim ama peki."

"dinlemeyecek olsam ısrar etmezdim kook."

jungkook buraya gelirkenki bütün samimiyetini ve beklentilerini yitirmişti, hoseok'tan geleceğini sandığı bütün o merhamet yerini soğuğa bırakmıştı.

hide and seekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin