₃₂

522 60 128
                                    

kapının kapanma sesini duyduğunda kalbi ağzında atıyordu. çocuğun montunu çıkardığına dair hışırtılar ve ardından küçük adım sesleri duydu, gözleri sımsıkı kapalıydı.

soğuktu bugün hava, üşümüş olmalıydı.

nedense merdivenleri çıkmaya başlaması uzun sürdü, evi incelemiş olmalıydı. gülümsedi jungkook, alt kattaki koltukta saçma bir televizyon programına bakarken yanında otursa akşamları çok mu şey istemiş olurdu?

neden yanına gelmek istediğini anlamamıştı; istese onu görüp gidebilirdi, jungkook'un ruhu duymazdı. ya da tekrardan zihnini silebilirdi, onunla ilgili olan anıları özenle seçip tozlu bir kutuda duran tahta kutusuna koyabilirdi.

o kadar çok kere yapmış olmalıydı ki.

istese onu çok daha rahat görebilirdi yeqon, o böyle tehlikeli işlerin adamı değildi oysa ki.

merdivenleri çıkmaya başladığında nefesini tuttu jungkook, gözlerini açmak istiyordu.

aslında açabilirdi, onu tutan yoktu. yeqon açmaması için özellikle bir şey yapmamıştı, sadece iyice tembihlemişti onu.

onun lafını dinlemek zorunda değildi.

ona fark ettirmeden yüzüne bakabilir ve basit hatlarını zihnine kazıyarak uyuyormuş gibi yapmaya geri dönebilirdi.

ancak çocuk son basmağı da çıktığında bunu yapmak istemediğine karar verdi, eğer açarsa gözlerini yine silinecekti. nasıl olsa fark ederdi, yüzünü görmenin bir akşam sonra unutacaksa hiçbir anlamı yoktu ki.

sırtı kapıya dönük yatıyordu yatağında, saat on birde yatağına girdiğinden beri gelmesini bekliyordu.

neden hafızasını sildiğini ona defalarca sormuştu, yüzünü gösterdiği her anında sormuştu. sesini duyurduğu, gözlerini gözlerine kenetlediği her an ağlayarak sormuştu.

cevap sadece şakaklarında kalan sızı ve zihnindeki kocaman boşluktu.

odasının parkelerinin gıcırdadığını duyduğunda tuttuğu nefesi bıraktı jungkook, gelmişti.

gelmişti ve sarılmadan gitmeyecekti.

zaten kapalı olan gözlerini sıkarak daha çok yumdu ve yattığı yerde küçüldü, gözlerini açmamalıydı.

açmamalıydı çünkü açarsa bir daha gelmezdi, ve jungkook bunu göze alabilecek kadar cesur değildi.

"yeqon?"

küçük bir mırıltı çıktı adamın dudaklarından ve jungkook gülümsemesine engel olamadı. saniyeler sonra adam yatağın diğer tarafında, jungkook ise kolları arasındaydı.

memnun bir fısıltı, hiçbir şey dememişti ancak jungkook çok fazla şey anlıyordu.

daha da küçüldü yatakta ve kendini biraz geri iteleyerek adamın göğsüne daha da sokulmaya çalıştı. yeqon bunu farkedince gülümsedi, görmemişti belki ama ensesine değen dudaklarının gerildiğini hissetmişti.

saçlarını okşuyordu adam; parmaklarıyla saçlarını alnından geri tarıyor, dirseği üzerinde yükselerek yüzünü izliyor, parmak uçlarıyla yanaklarında görünmez çizgiler yaratıyordu.

biliyordu, çünkü hatırlıyordu.

yüzünü izlerken ona gülümseyerek baktığını, yanağından bir öpücük çalarak kendini gerisingeri yatağa bırakıp boynunun kenarında saklandığnı hatırlıyordu.

ona baktığını hatırlıyordu ancak baktığı yer sadece kocaman bir boşluktu.

yeqon kocaman bir boşluktu.

gözlerini açmadan diğer yanına döndü ve boynun sığındı adamın jungkook, belindeki ellerin onu kendisine çekerek alnından saçlarını geriye yatırdıktan sonra açtığı yerden öptüğünü hissetti.

daha da saklandı olduğu yere, daha da yaklaştı, daha da yaklaşmaya çalıştı.

onu içine hapsetmeye, dudaklarını değdirebildiği tenini tenine kazımaya çalıştı.

sabah yanında olmayacak olsa da tişörtünden içeri kaymış belini okşayan soğuk parmaklarının hissini unutmamaya.

doğru ya,

onun elleri hep soğuk olurdu.

"gitmesen.."

gözkapağına kondurduğu uzun öpücük her şeyin yanıtıydı aslında.

gözlerini sıktı ve belindeki elleri kavrayarak kendi parmakları arasına aldı, eğer göremeyecekse onu istediği gibi hissedebilmeliydi, değil mi?

parmaklarını onunkiler arasına sıkıştırdı, yavaşça boynundan çıkarak yanaklarına dokundu ve gözkapaklarına. kirpiklerini saydı parmak uçlarıyla ve tuttuğu nefesi içinde sönünce elleri iki yanına düşmeden önce yavaşça hıçkırdı.

yeqon onu kendine bastırınca dudaklarını ısırarak gözlerini açtı, karanlıktan başka bir şey görmüyordu zaten. kaldırsaydı kafasını şimdi, gözlerine bakıp çenesinin altından öpse..

olmaz mıydı?

elleriyle yeniden yanaklarını kavradı, ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu. adamın yüzü ellerinin arasındaydı, adam parmaklarının arasındaydı. gerçekti, tamamiyle gerçekti ama jungkook artık neyin gerçek olduğundan pek de emin değildi.

yeqon çocuğun bileklerini kavrayarak yavaşça okşadı ve yanakları üzerinde gevşeyen ellerini dudaklarına yaklaştırarak avuç içinden öptü. sonra ellerini geri yüzünün iki yakasına koydu ve avcuna doğru yaslandı, jungkook'un gözünden akan bir damla anında tişörtü tarafından yok edilmişti.

"seni seviyorum, jungkook."

gözlerini açıp yüzüne bakmaması, dudaklarını onun dudaklarına bastırıp geceyi yavaşça boynundan öperek geçirmemesi için tüm iradesini kullanması gerekti.

küçük bir fısıltıydı bu, dünyadaki bütün herkese ait olabilirdi, kendisini belirgin kılan bir şeye sahip değildi.

ancak jungkook bu fısıltıya tutunacak ve gözyaşlarını silecekti.

bu fısıltıya tutnacak ve adamın boynundan öpecekti.

bu fısıltıya tutunacak, ve tutunabileceği başka fısıltılar göndermesi için tanrıya her gün dua edecekti.

çünkü kırıklardan sevmek bu demekti.

ve jungkook onu en çok kırıklarından, bir de dudaklarının kenarından sevecekti.

hide and seekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin