3♰ heaven's gate

1.6K 171 233
                                    

"...Beş kişinin gözaltına alındığı eylemde-"

"...Incheon ve Daejeon'da yarın hava yağmurlu, on üç derece. Seul'de-"

"Kes şunu."

"Ne? Dinleyecek bir şeyler arıyorum."

"Tüm kanalları üçüncü kez turluyorsun. Hâlâ bir şey bulamadın mı?"

"Hayır. Hepsi çöp. Ah, lanet olsun. Yolculuğun bu kadar uzun süreceğini bilseydim..."

Hâlâ düğmeyle uğraşan elimi elinin tersiyle itip gözlerini tekrar bitmek bilmeyen yola dikti. Yaklaşık kırk beş dakikadır yoldaydık. Bunun yirmi dakikasında ancak ilerlerken kalan yirmi beş dakikasını da sıkışan trafiğe küfürler savurarak ve bekleyerek geçirmiştik. Sohbet muhabbet sıfırdı. Sabahkinden bile suskundu. Hatta dudaklarını öyle mühürlemişti ki birbirine, bana nereye gittiğimizi bile söyleme tenezzülünde bulunmamıştı. Sözde gönlümü alacaktı. Gönlümden çok vaktimi almıştı. Burada olmak yerine evde olsaydım şimdiye iki bölüm anime devirmiştim bile.

Zaten bu konuda neden ona güvenmiştim ki...

"Ortak playlistimizin olduğu CDyi kırıp atmandan da beni sorumlu tutmuyorsundur umarım."

Sanki cümlemin devamını kendi kafasında tamamlamış gibi konuştuğunda omuz silktim. Gözleri hâlâ yoldaydı, dönüp bana bakmıyordu.

"Beni o şarkılardan tiksindirdiğin için biraz tutuyorum aslında. Yine de dakikalarca radyo kanallarını gezmektense o şarkıları dinlemeyi tercih ederdim. Hiç yoktan iyidir."

"Neden benden ve benimle ilgili olan her şeyden bu kadar nefret ediyorsun ki?"

"Ciddi ciddi soruyor musun?"

"Evet, soruyorum."

"Katilin tekisin," diye mırıldandım. Sanki cevabı bilmiyormuş gibi bir de sormuyor muydu...Hoseok'un pekala her şeyin farkında olduğunu biliyordum. Birini kandırmak istiyorsa benden başkasını bulmalıydı.

"Evet ama sana bunları daha önce de söyledim. Para için, bizim için de yapmış olsam ne kadar pişman olduğumu ve günlerdir uyuyamadığımı sana anlatmaya çalıştım!"

"Ve öldürdüğün kişiler dirildi, aileleri tekrar mutlu oldu öyle değil mi? Tanrım, kendini savunmaktan vazgeç artık Hoseok. Gerçekten hiçbir faydası dokunmuyor."

Derin bir iç çekip yavaşça ilerleyen trafiğe uyum sağlayarak ayağını gaza değdirdi. Aramızda günlerdir süren bu mesele başını ağrıtmış olacak ki şakaklarını ovuşturmaya başlamıştı.

Kabul etmek gerekirse bu yolculuk ikimiz için de cehennem gibi geçiyordu. Birbirimize tahammülümüz kalmamıştı, kabul ettirmeye çalıştığımız bazı şeyler vardı ve ikimiz de birbirimizden inatçıydık. O kendini savunma konusunda, bense kendi görüşlerimin dışına çıkmama konusunda. İkimizin de tek beklentisi yolculuğun sonunda -her nereye ne için gidiyorsak- aramızın daha iyi olmasıydı. Bu konuda biraz umutlu olduğumu söyleyebilirdim. Gönlümü alacağını söylediyse alabilirdi. Beni en iyi o tanıyordu, söz konusu ben olduğumda tökezleyeceğini pek düşünmüyordum.

"Bak, bana ne kadar kızgın olduğunu biliyorum ama sonsuza kadar bu şekilde devam edemeyiz. Senden beni affetmeni istemiyorum. Sadece ne kadar pişman olduğumu gör. İçinde beni affetme ama beni kabul et."

"Umarım beni güzel bir yere götürüyorsundur, Hoseok. Senden nefret etmek istemiyorum. Bu yüzden gönlümü alman için bir fırsat verdim sana. Bunu kullan."

Gülümsedi. Son birkaç haftada suratında hiç görmediğim tarzda, göz kamaştırıcı ve sıcak bir gülümsemeydi bu. Aramızdaki gerginliği yatıştıracağına dair beslediğim umudum daha da büyümüştü.

OMERTA ╹ vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin