11♰ crossfire

878 95 71
                                    

Park Jimin'in avuçlarımda olmasını istiyorum...

Onu Kang Daniel'in avuçlarının ortasına benim bırakacak olmam tüylerimi ürpertiyordu. İstemiyordum. Ona ihanet etmek ya da ölümüne sebep olmak...Buna nasıl engel olabilirdim? Kang Daniel'i nasıl başımdan atabilirdim? Çıkmaz sokaktı. Bu soruların hepsi benim çaresiz kaldığım noktaydı. Bu işlere asla aklım yetmiyordu.

Doğruldum. Telefonda konuşurken söylediği son şeyler milyonuncu kez zihnimde yankılandı. 'Park Jimin'in avuçlarımda olmasını istiyorum.'. Rahatsız ediciydi. O pisliğin zihnime kadar işlemiş olması kendimden nefret etmeme sebep oluyordu.

Komodindeki telefonumdan saate baktım. Sabaha karşı ikiydi. Uyuyamıyordum. Kang Daniel'in bana ardı ardına tehditler savuruşu gözüme bir gram uyku sokmuyordu. Ailen için, demişti. 'Ailen için yap bunu.'. Ailemi korumak için her şeyi yapmaya hazırdım ama Park Jimin'in karşı safında yer almak bunlardan biri miydi pek emin değildim. Onunla olmak bana amaç veriyordu. Onun hırsı benim hırsım, amacı amacım, hüznü hüznüm oluyordu. Sungyun'u öldürdükten, kafasını paramparça ettikten sonra gözyaşı döktüğünde acısını hissettim. Sungyun onu incitmişti. Yarasının adını ya da şeklini bilmiyordum ama acısı en derinime kadar işlemişti. Tüm şehri karşısına alıyorsa bunu haklı bir sebep için yapıyordu ve ben bu sebep için çalışmak istiyordum. Park Jimin için.

Yatağa tekrar gömülüp uyumak için dört dönerken bir yandan da vereceğim kararı düşünüyordum. Tamam, bundan kaçıyordum ama o da beni kovalıyordu. Önünde sonunda yakalanacaktım, kaçınılmazdı. Bir tercih yapmam gerekiyordu. Park Jimin mi, Kang Daniel mi?

Bilmiyordum. Hangisiyle hayatta olurum hiçbir fikrim yoktu. Hangisi ailemi kurtarır, bilmiyordum. Nasıl güvenebilirdim? Güvenemezdim. Park Jimin'in bile beni satmayacağının garantisi yoktu.

Gece lambasını yakıp yatağımda tekrar doğrulduğum sırada telefonum titredi. Mesaj Kang Daniel'dendi. Zaten bu saatte ancak o olabilirdi. Acele etmeden mesajı açarken telefon bir kez daha titredi. Fotoğrafın altına mesaj düşerken vücudum mesajı okuyamadan donup kalmıştı. Beynimden vurulmuş gibiydim. Fotoğraftaki ablamın eviydi, ablam salonda televizyon izliyordu. Dışarıdan çekilmişti. Bu benim için o kadar imkansız geliyordu ki mesajı atana baktım, kontrol ettim birkaç kez. Kang Daniel. O ya da adamları. Ablamın evinden yalnızca birkaç metre uzakta.

'Senin yerine ablana iyi geceler dememi ister misin?'

Üçüncü kez titredi telefon. Bedenimi harekete geçiren bu sözcüklerdi.

'Evin taslaklarını istiyorum. Yarın.'

Sikeyim, köşkün taslaklarının nerede bulabileceğimi bilmiyordum. Bulmam saatlerimi alabilirdi ve yarın elinde olsun istiyordu. Ne için istediğini bile bilmediğim bu aptal taslaklar çok şeyime mâl olabilirdi. Her şeyime. Aileme. Zaten onlar için burada değil miydim? Bir şeyler yapmalıydım.

Düşünmeye fırsatım olmadan yataktan kalkıp kapıya yöneldim. Aklıma olabilecek tek yer geliyordu, orası da çalışma odasıydı. Bu yüzden adımlarımı etrafı kolaçan ederek hızla oraya yönlendirdim. Herkes yatmıştı ama sessiz olmam gerekiyordu. Bir şeyleri karıştırırken yakalanmam iyi olmazdı.

Merdivenleri parmak uçlarımda indikten sonra arkamı bilmem kaçıncı kez kontrol ettim. Sesleri iyice dinledim. Açılan ya da kapanan kapı yoktu. Adım sesi yoktu. Hatta etraf öyle sessizdi ki attığım her adımı bir başkasına ait sanıp irkiliyordum. Her adımımda adrenalin adeta damarlarımı yırtıyordu. Avuçlarım terlemişti. Nefesimi tuttuğumdan düzensizleşmişti soluklarım. Gün doğmadan bayılmazsam benden iyisi yoktu.
Çalışma odasına ulaştığım an derin bir nefes alıp kapı kolunu yavaşça, sessiz olmaya çalışarak indirdim. Kendimi hemen geçebileceğim kadar araladığım kapıdan içeri attıktan sonra sessizce kapattım. İşte, bu kadardı. Kimse uyanmadan içeri girebilmiştim. Şimdi tek yapmam gereken bahsettiği ev taslaklarıydı. Artık ne işine yarayacaksa...

OMERTA ╹ vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin