18♱ stigma

849 74 307
                                    

Bölümü atıp etüte kaçıyorum (;'ٹ')🔫 Yazım yanlışları falan varsa üzgünüm şimdiden, pek fırsatım olmadı kontrol etmeye
Yorum yapmayı unutmayınn BAYILIYORUM YORUMLARINIZI OKUMAYA

İyi okumalar

Tenimden iliklerime dek işleyen bir soğuklukla aralamıştım gözlerimi. Vücudumu kıpırdatacak halim yoktu. Tıpkı bir ölü gibiydim, hareketsiz ve soğuktu bedenim. Henüz ölmediğimi ancak kalbimdeki sancıdan anlayabilmiştim. Yaşıyordum. Tabii artık buna yaşamak denebilirse.

Gözlerimi kapattığım yerden farklı bir yerde, beton zeminde açmıştım. Jimin'in çalışma masasının ayakları gözümün önünde daireler çiziyordu, baş dönmem midemi bulandırıyordu ancak çok uzun sürmedi. Görüntü yerine oturdu ve beraberinde kıpırdayacak gücü de bulabildim. Kalkmak istedim, çırpındım. Ellerimin arkadan kelepçelendiğini idrak edecek kadar kendime geldiğimdeyse başımın ardında keskin bir ağrı hissettim. Burnuma kapatılan ilacın yaptığı bu baş ağrısı bir anda gördüğüm son yüzü canlandırmıştı gözümün önünde.

Jimin. Onu görmek istiyordum. Ona tüm gerçekleri haykırmak, ihanet etsem dahi ne kadar zor bir durumda kaldığımı göstermek istiyordum. Belki benim kurtuluşum kalmamıştı ama çok geç olmadan kendini kurtarsın istiyordum.

Beni ardında bıraksın, gitsin. Bir korkak gibi kaçsın ama yaşasın. Her şeye rağmen nefes alsın.

Ardımdan duymak istediğim o ses "Nihayet kendine gelebildin, güzel," dedi. Sesi duymak istediğim duyguları taşımadığından irkilmiştim ama önemli değildi. Önemli olan tek şey söyleyeceklerimdi.

Beklersem beni dinlemeyeceğini bildiğimden hemen konuşmak, her şeyi bir çırpıda söylemek için gücümü toparladım. Konuşmamı bu eve gelmeden önce defalarca kez düşünmeme rağmen adam gibi tek bir taslak dahi oluşturamazken şimdi cümlelerin hepsi sırasıyla dilimin ucuna geliyordu. Dökülecektim.

Dökülemiyordum. Başta Jimin'in ismi olmak üzere, dilimin ucuna gelen ne varsa öldürücü sancılarla tekrar boğazımdan aşağı inmişti. Konuşamamıştım. Sesimi yükselttiğim an varlığını yeni fark ettiğim, boynumu saran tasmadan vücuduma öyle bir elektrik yayılmıştı ki acıyla biraz önce uzandığım yere yapışıp kalmıştım. Daha yeni kendime gelmişken bir anda yeniden sersemlemiştim.

Tavanla bakışırken ayakkabılarının sesi yankılandı kulağımın dibinde. Bana yaklaşıyordu. Yüzünü tepemde göreceğimin heyecanı kapladı o an vücudumu. İsmi dudaklarımdan heyecanla bir kez daha dökülecek oldu ama aynı şok dalgası bedenimi tekrar vurmuştu. Yattığım yerde birkaç saniye kıvranışımın ardından olduğum yere yığılmıştım. Boynumda yüzlerce iğnenin batışı kadar acı verici, tuhaf bir acı kalmıştı. Beynimdeki uyuşma ve ağrı ilkinden daha fazlaydı. Kısa süreliğine felç geçiriyormuşum gibiydi. Yine de etkisi yavaş yavaş azalıyordu.

Konuşmak için güç toplamaya çalışırken ağzımdan anlamsız, acı dolu mırıltılar dökülüyordu. Gözyaşlarıma da engel olamıyordum, iradem dışı akıyor ve gözlerime bir buğu perdesi indiriyordu. Bu buğu perdesinin öteki tarafında bir silüet belirdi. Jimin nihayet bana çok yakındı, gölgesi üzerime düşüyordu. Bedenlerimiz bu kadar yakınken aramızda kilometreler varmış gibi soğuktu sesi. "Konuşmaya çalışman yalnızca daha acı verici olacak," diye uyardı beni. Konuşmak için gösterdiğim her çabanın vücuduma acıyla dönmesini bu uyarıyla anlamıştım. Tasma, sesim her yükseldiğinde vücudumu çarpıyordu. Tıpkı bir köpek gibi.

Konuşmamı istemiyordu. Benden öyle nefret ediyordu ki sesimi duymak, bahanelerimi dinlemek dahi mide bulandırıcı olmalıydı onun için.

Dinlemeyecekti beni. Konuşmama fırsat vermeyecekti. Ne biliyorsam hepsi benimle birlikte mezara girecekti.

OMERTA ╹ vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin