Nasıl olurda insan yaşadığı onca kötü şeyden sonra sadece bir kişi sayesinde hepsini unutup mutlu olabilirdi? Bu bir sihir gibiydi aslında, bozulmasını istemediğimiz ve hiç beklemediğimiz anda gerçekleşen bir büyü...
Bizimkisi bozulmayacak, biliyordum. Her geçen gün haberim olmadan mutluluğa bir adım atıyorum. Ve attığım her adımda geride kalan şeyler birer çiçek bahçesine dönüşüyor ama acı olan herşey kül olup yanıyordu. İçimde sadece tek bir duygu kalıyordu geriye.O da saf sevgi.
O kadar seviyorum ki geçmişe büyük bir sünger çekip, onunla bir gelecek kurmak için kocaman bir adım atacak kadar. Ondan gelecek olan acıya bile razı olacak kadar. Hiç tahmin etmezdim birisine aşık olacağımı. Bilmezdim ki sevgi neydi, nasıl hissederdi insan? Bulutların üzerinde mutlu veya sonsuz bir denizde yüzen denizkızı gibi özgür mü? Ya da niye seviyorduk?
Her gün kulağıma 'çok güzelsin' diye fısıldaması ya da bana bakışları mıydı onu sevmemin sebebi? Aslında yaptığı her şeye hatta tek bir saç teline kadar aşıktım, hemde sırılsıklam. Pişman değildim. İyi ki diyordum her gün, iyi ki birbirimizi bulmuştuk. Her anı özel kılan ve özel yapan o adamı iyi ki tanıyordum. Sevgim bırakın her geçen günü her salise artıyordu. Yanımda dururken, kollarım arasında dururken bile özlüyorum onu. Kokusuna, kendisine bağımlı bir şekilde yaşıyorum ve bundan asla şikayet etmiyor, aksine şükür ediyorum.
•••
"Jimin, Lara bu gece şehir dışına çıkıyor o yüzden evdeyim ona göre"
Elimdeki su bardağını tezgaha bırakıp salona doğru yürüdüm. Zorda olsa yere yığılmış video oyunu kutularının arasından zorla geçip kendimi koltuğa attım.
"Tam da zamanını bulmuş" oyunları özenle ayıran Jimin'e yastığı fırlatıp kaşım çatık bir şekilde baktım.
"Ben çok meraklıyım zaten sizinle kalmaya"
İşaret parmağımı ona doğru uzatıp ciddi bir şekilde uyarımı yaptım. Yoksa evi hayvanat bahçesine çevirirdi bunlar.
"Odamda olacağım Jimin sakın çok ses çıkartıp beni rahatsız etmeyin"
Dalga geçer gibi önümde eğilip muzip bir şekilde gülümseyen Jimin'e baktım.
"Tabi ki prenses"
Çalan zili duyunca yerden kalkıp koşa koşa kapıya koştu Jimin. Gelen kişileri bana söylememişti ki zaten merakta etmiyordum. Fakat içeri gelenleri görünce bir an koltuğun içine hapis olmak istemiştim ya da buharlaşıp kaybolmak. Çünkü bunlar Taehyung ve arkadaşı Jungkook'tu. Bozuntuya vermeden koltuktan kalktım ve başım ile selam verip merdivene doğru yürüdüm. Odama girip kapımı kapattım ve kulaklığı alıp açık olan camın yanındaki koltuğa oturdum. En sevdiğim müziklerden birisini açıp dinlemeye başladım. Bu odanın en sevdiğim yanı ayın hemen karşımda olmasıydı. Bir kahve eksikti ya da bir içki ama olmasa da olurdu. Bütün düşüncelerimden arınmak istiyordum ama bu imkansızdı işte. Niye bu mavi kafayı her görüşümde böyle hissediyordum? Niye elim ayağım birbirine dolaşıyordu? Bu beni sinir ediyordu işte bu yüzden ondan uzak durmak istiyordum. Telefonuma gelen bildirim sesi dikkatimi dağıtmıştı. Yine şu gizli numaradan gelen mesajı görünce sinir kat sayım daha da artmıştı.
"Her geçen gün daha da güzel oluyorsun. Sabırla sana bunu yüzüne karşı söyleyeceğim günü bekliyorum"
Vakit kaybetmeden ben de bir cevap yazıp telefonu sessize almıştım.
"Ne tesadüf ben de! Ağzını burnunu kırmak için güzel bir sebep olurdu"
Ne diye böyle aptallar hep beni buluyordu ki? Kendimi müziğe vererek sakinleştirmeye çalışıyordum. Gözlerimi dinlendirmek için kapatmış, aradan biraz vakit geçince müziğin de etkisi ile küçük bir uykuya dalmıştım. Ama çok vakit geçmeden tekrar uyanmış banyoya doğru yol almıştım. Aşağıda sanki kıyamet kopuyor gibiydi ve o sese uyanmamam imkansızdı. İnsan değildi bunlar gerçekten. Göz devirip tam banyonun kapısını açarken içerden çıkan Taehyung'u görünce olduğum yerde kalmıştım. Burun buruna duruyorduk ve benim kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Ellerimin terlediğini hissedince üzerime sildim.