Sonunda çıkış saatim geldiğinde hızla soyunma odasına gittim ve üzerimi giyip kendimi dışarı attım. Ortamdaki içki kokusu iyice midemi bulandırıyor ve rahatsız ediyordu. Ama yapacak bir şey yoktu, dayanmalıydım. Hafif esen rüzgar tenime çarparken ne kadar yorulduğumu düşündüm.
"Hey! Jung!" tanıdık sesi duyunca arkamı dönüp şaşkınca baktım. Yanıma koşa koşa gelen ve mahcup bir şekilde bana bakan çocuğu merakla inceledim.
"Ah kusura bakma. Şey, seni gördüm ve yanına geleyim dedim. Eve mi gidiyorsun?"
Giydiği siyah ceket onu oldukça havalı gösteriyordu. Bakışlarımı ondan ayırıp başımı olumlu anlamda salladım ve yürümeye devam ettim.
"Evet, eve gidiyorum"
"Sana eşlik etsem rahatsız olur musun? Evim zaten yolumun üstünde"
"Olmam tabi" dedim ve saçımı kulağımın arkasına attım.
"Taehyung hyung ile birliktesiniz sonunda" dedi gülerek. Ben de dediği şeye güldüm ve başımı hafif öne eğdim. Adını duyunca bile mutlu olmam normal miydi? En son bir kaç gün önce görüşmüştük ve onu çok özlemiştim. Bence en kısa zamanda görüşmeli ve hasret gidermeliydik.
"Umarım hep beraber olursunuz" diye ekledi ardından. Kaşım çatık bir şekilde gülerek yüzüne baktım.
"Umarım" Sanki çok ilginç bir şey görmüş gibi işaret parmağını yüzüme doğru uzattı.
"Aa güldün mü?"
Göz devirip tekrar tebessüm ettim.
"Jungkook ben de insanım. Gülmem sence de normal değil mi?"
"Öyle ama ilk kez görüyorum. Bu arada nasılsın? Yorgun görünüyorsun"
O kadar kötü mü görünüyorum dedim içimden. Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim.
"Yorgunum evet"
Yaklaşık on dakika boyunca Jungkook ile yürümüş ve havadan sudan konuşmuştuk. Sonunda evin önüne geldiğimizde samimi bir şekilde gülümsedi ve ellerini cebine soktu.
"Neyse görüşmek üzere! Gidince güzelce dinlenmeye çalış. İyi geceler" dedi tavşan gülüşünü belli ederek. Başımı olumlu anlamda salladım ve iyi geceler dileyip binaya girdim. O da kendi evine doğru gidiyordu. Kapıya iki kere vurdum ve açılmasını bekledim.
"Jung!" Kapıyı açıp ağlamaklı sesiyle adımı söyleyip aniden bana sarılan Jimin'e şaşkınca baktım. Arkadan gelen Namjoon gayet normal bir şekilde açıklama yaptı ve içeri girdi.
"Aşk acısı çeken bir adam hakkında film izledi ve ağlayıp duruyor. Birazdan düzelir"
"O adam bunları hak etmedi!" ağlaması daha da şiddetlendiği zaman kendimi gülmemek için zor tutuyordum. Bu ne kadar duygusal bir adam olmaya başlamıştı böyle?
"Dur bir içeri gireyim!" Kolları arasından zorla ayrıldım ve içeri girip çantamı gelişi güzel masaya bıraktım. Jimin dudağını büzmüş öylece yere bakıyordu. Burnunu çekti ve saçlarını karıştırdı.
"Jimin ağlama! O sadece bir film"
"Ama çok duygusal bir film"
Yine dudağını bükerek sulu gözleri ile etrafa saf saf bakmasına dayanamadım ve 'uwu' diye bir ses çıktı ağzımdan. Tam bir bebek kadar masum gelmişti gözüme. Hızla ensesine uzanıp omuzuma yatmasını sağladım.
"Bazen koca bir bebek gibisin" dedim gülerken. Oda elini belime doladı sıkı sıkı ve tekrar burnunu çekti. Saçlarını karıştırıp sevmeye başladım ve kolundan çekerek ikimizi içeri soktum. Koltuğa oturduğumuz zaman Jimin yorgun olduğumu ve yatmamı söylemişti. Ben de dediğini yaptım ve dizine yattım. Saçlarım ile oynamaya başlayınca uykum gelmeye başlamıştı.