Taehyung [bir hafta sonra]
Şirket için gerekli dosyaları dikkatle incelemek için gece boyu uyanık kalmak zorundaydım. Jin yeterince uğraşıyordu ve ortağı olarak ona yardım etmem lazımdı. Son sayfanın gelir giderlerine bakarken masa da titreyen telefonumu kağıtların arasından alıp ekrana baktım. Hoseok hyung... Bu saatte araması garip gelse de vakit kaybetmeden açtım ve oturduğum koltuğa iyice yayılarak arkama yaslandım. "Alo" Sesini duyduğum kişi Jungkook olunca kaşım daha da çatık bir hal almıştı. Elimdeki kalemle oynarken dediğini dinlemeye çalıştım çünkü arkadan gelen müzik sesi onun sesini bastırıyordu. "Hyung, Jung çok sarhoş oldu. Hemen gelmen gerekiyor" Elimdeki kalemi hızla masaya bırakıp ayağa kalktım. O kolay kolay sarhoş olmazdı ki. Kesinlikle çok içmiş olmalıydı. Üzerime geçirdiğim ceketin yakasını düzeltirken aynı anda Jungkook'la konuşuyordum. "Hoseok hyung nerede?" Arabanın anahtarını da aldığım gibi kendimi dışarı attım. "Jung ile ilgileniyor. Bara gel hemen" Telefonu kapatıp hızla arabaya bindim ve bara sürmeye başladım. Bu saatte eve gitse diğerlerine ne diyecekti? Gerçi bunu düşünmeye gerek yoktu, benim evime gelecekti. Artık Jimin idare ederdi. Gerçi Yoongi hyung bana güveniyordu ama kızın sarhoşken gecenin bir yarısı evime geldiğini duyması doğru olmazdı. Düşünceleri hayali bir şekilde aklımdan uzaklaştırıp arabadan hızla indim. Çoktan bara gelmiştim. Ve içki kokusu beni şimdiden rahatsız etmeye başlamıştı. Yüzümü buruşturup içeri tamamen girdiğimde bizim çocukları gözlerim ile aradım. Beni görür görmez el sallayan Jungkook'un yanına ışık hızı ile gittim. "Jung nerede?" Hoseok oturduğu koltukta derin bir nefes aldı. Yorgun görünüyordu. İşaret parmağı ile yolu göstererek konuştu. "Lavaboya gitti. Büyük ihtimalle kusuyor, çok içmiş" Başımı aşağı yukarı sallayıp hızla gösterdiği yere gittim. İki tane kadın bana garip bakışlar atarken umursamadan içeri girdim. Kırmızı saçından tanıdığım Jung, musluğu açmaya çalışıyordu. O kadar bitkin görünüyordu ki. Hızla yanına gidip arkasından musluğu açtım. Korkup yerinde sıçraması ile yüzüne doğru yaklaştım. Terli olduğu için saçları alnına yapışmış, bazıları ise gözüne geliyordu. "Şş benim" diye kulağına fısıldayarak tam yanına geçtim. Bir elimde düşmemesi için kolunu tutarken diğer elim ile saçlarını gözünün önünden çekiyordum. Sonunda elimi suyun altına götürdüm ve ıslatıp yüzünü yıkadım. Derin bir iç çekip yüzünü göğsüme gömdü ve kollarını belime sardı. Başına bir öpücük kondurup saçını okşadım. Onu ilk kez bu kadar sarhoş görmüştüm. "İyi ki geldin" dediğini zorda olsa anlamıştım. Ani bir hareket ile bedenini kucağıma aldım ve çocukların yanına yürüdüm. "Eşyalarını topladım hadi" diyen Jungkook hızla önden yürümeye başladı. "Anahtarı alsana, cebimde" Hızla dediğimi yaptı ve arabanın arka kapısını açtı. Yavaşça kucağımda ki prensesi yatırıp kapıyı kapattım. Bu kadar içmenin hesabını yarın verecekti. "Beyler çok sağolun" Hoseok dostça kolumu sıkıp samimi bir şekilde gülümsedi. Jungkook kollarını birbirine bağlayıp kaşı ile arka kapıyı işaret etti ve muzip şekilde güldü. "Lafı mı olur? Yengeme bakmak boynumun borcu" İkisi kahkaha atarken yavaşça koluna vurdum. "Neyse hemen eve gidin, kız rahat uyusun. İyi bak yengeme ona göre" Hoseok hyungun dediğine gülerken Jungkook'tan çantasını aldım ve hızla sürücü koltuğuna yerleştim. Ara sıra dikiz aynasından arkadaki cadıya bakmayı ihmal etmiyordum. Kedi gibi kıvrılmış yatıyordu. Yüzümde oluşan tebessüm ile yola devam ediyordum. Aradan on-on beş dakika geçmişti ve eve geldiğimizi fark eder etmez hızla anahtarı çıkartıp dış kapıyı sonuna kadar açmıştım. Sonra Jung'u almak için arabaya geri koştum. Uyanmıştı ama kendine gelemiyor, etrafa saf saf bakıyordu. Kolunu tutarak bedenini kendime çektim ve kucağıma alıp eve doğru yürüdüm. Kapıyı ayağım ile kapatıp salona doğru giderken içerisi Tan'ın sesi ile inliyordu. "Tan sessiz ol!" Dediğimi sanki anlamış gibi susmasına gülerken odama gelmiştim. Jung gözlerini iyice açmıştı ve olayı kavramaya çalışır gibi yüzüme bakıyordu. Yavaşça yatağıma bıraktım ve üzerindeki montu çıkartıp sandalyenin üzerine astım. Yoksa sabah 'niye yere atıyorsun, dağınık!' diye beni dövme ihtimali vardı. Ayakkabısını da çıkartıp kenara bırakınca soğuktan titreyen bedenini kalın yorgan ile sardım. "Yanıma gelsene" kelimeleri ağzında yuvarlayarak konuşmasına gülerken dediğini yapmak için üstümdeki ceketi çıkardım ve hızla onun gibi yatağın içine girdim. Belinin altından kolumu geçirdim ve bedenini benimki ile bir bütün haline getirdim. "Annemi özlüyorum Tae, hem de çok" dediği ani şey ile gözlerim şaşkınca açılırken bedenini daha da sıkı sardım. "Mutlu olsam bile canım acıyor?" Aynı şey benim içinde geçerliydi. Ama kollarım arasındaki beden sayesinde iyi hissediyordum. Dediğim gibi o hayatımdaki tek gerçekti. Derin bir iç çekerek kafasını hafif kaldırdı ve gözümün içine baktı. "Güler misin? Ama içten olsun, en kareli olanından" Dediği şey yüzünden gülerken tam istediği gibi olduğunu biliyordum. İçten gülmemi istemişti ama niye? "Tahminim doğru, tamam" Kafasını geri yastığa koyup yatmıştı. Başım ondan yukarda olduğu için çenemi başının üstüne koydum ve saçından yayılan büyüleyici kokusunu içime iyice çektim. "Ne tahmini?" sessizce sorduğum soruya cevap vermek için biraz beklemişti ve sırtımda duran elleri dairesel şekiller çizmeye başlamıştı. "Gülüşün cidden kalbimin deli gibi atmasına sebep oluyormuş" Yine küçük bir kahkaha atınca aniden ayağa kalkıp oturur pozisyona geçti. "İnanmıyor musun?" Ben de onun gibi oturunca kaşı çatık bir şekilde yüzüme bakmaya başladı. "İnanıyorum tabi ki" Tamam, sarhoş kafa ile söylediği için belki bir tık az inanmış olabilirdim ama bunu nasıl anlamıştı? Önceden duyduğum bir cümle aklıma gelince gözlerimi kısarak karşımdaki güzel ve saf yüze baktım. Elimi tuttu ve kalbinin üzerine iyice bastırdı. Şaşırmış bir şekilde bakarken dediklerini dinledim. "Ciddiyim, sen gülünce böyle atıyor. Mutlu oluyorum- işte hep gül tamam mı?" Son cümlesini azarlar gibi söyleyip kollarını birbirine bağladı. Alt dudağını ısırarak etrafına bakıyordu. Elini saçından geçirip iyice dağıtırken sanki çok önemli bir şey yapıyormuş gibi onu izliyordum. Ama aklıma masa da öylece bıraktığım dosyalar gelince bu gece içinde bitmesi gerektiğini hatırladım. "Jung, sen şimdi uyu. Benim aşağıda işim var" Kafasını biraz sağa yatırıp gözlerini kısarak yüzümü inceledi. "Ne işin var?" Gözünün önüne gelen saçını kulağının arkasına atarak konuştum. "Şirket için dosyaları incelemem gerekiyor" Dilini dudağında gezdirirken gözlerimi kaçırmaya çalışıyordum. Bunu başkasının yanında yapmaması lazımdı. "Tamam ama gitmeden önce bana sarıl" Bebek gibi kollarını açınca ona doğru uzanarak sıkıca sarıldım ve yataktan kalkıp aşağı indim.