Her insanın hayatında önemli bir anı vardı. Ben buna kendi hayatımı dahil etmiyordum çünkü hiç farklı bir şey olmuyordu. Tabi ben de her insan gibi yanılmış, yanlış düşünmüştüm. Öyle anlara şahit olmuştum ki... Acı-tatlı bir sürü şey öğrenmiştim. Bilmiyorum, bunları yaşamayı hak ettik mi? Kimse etmiyordu ama yaşıyordu işte. Bunlar hayatın tuzu biberi oluyordu. Ama ben kötü şeyleri unutmak istiyordum. Artık geçmişe takılıp kalmak değil geleceğe dair bir şeyler yapmak istiyordum. Bu büyük bir adım olacaktı benim için ama güzel olacaktı. Tertemiz ve bembeyaz bir sayfa açacak, yanlış tanıdığım insanları güzel kabul edecektim. Annemi... Ona dair kötü şeyleri unutup çok güçlü ve ablamla beni kendinden bile çok seven bir kadın olarak hatırlamak istiyordum. Diğerleri hâlâ aynıydı. Şimdi ellerimi sımsıkı tutan adamda aynı kalacaktı. Hep ilk ve tek aşkım olacaktı. Rüzgar saçlarını savururken gözlerini kısarak yürüyüşünü izlemek bana verilen bir hediye olmalıydı. Böylesine gerçek dışı görünmesine hayret etmekten vazgeçmeye niyetim yoktu. Çikolata teni ay ışığında parlıyor ve cildinin olduğundan çok daha pürüzsüz görünmesini sağlıyordu. Derin bir kuyuyu anımsatan kahverengi gözleri benimkiler ile buluşunca onu izlediğimi yeni fark etmiş ve sesli bir şekilde gülmeye başlamıştı. Sesi kulağıma bir melodi gibi gelirken onu sonsuza kadar dinlerim diye düşünmeden edemedim. Ne zaman geldiğimizi bilmediğim eve girerken telefonumu çıkardım. Kimse olmadığı için rahat rahat takılmak hoşuma gidiyordu. Elimde tektaş yüzüğe garip garip bakarken bana göre olmasa da o aldığı için takmaya devam edeceğimi düşündüm. Aslında hiç gerek yoktu böyle şeylere ama şimdi yapacak bir şey yoktu. "Aslında başka bir günde gelirdim. Şirkette yoruluyorsun zaten" Mahçup bir şekilde yüzüne bakarken samimi bir şekilde gülüp başımı kolunun altına alarak içeri doğru yürüdü. "Saçmalıyorsun. Sen varken daha iyi hissediyorum. Hem bence alış bunlara" Muzip bir şekilde gülerken utanmış olduğumu gizlemek için başka yerlere baktım. "Tan nerede?" İkimiz koltuğa oturunca içeri koşa koşa giren minik köpeği görünce hızla ayağa kalktım. "Gel gel" Kucağıma atlayan Tan yüzümü yalarken kahkaha atmıştım. Bu hayvan dünyanın en sevimli şeyi olabilirdi. Yüzüne öpücükler kondurup severken Taehyung'un söylenmesi ile ona baktım. "Beni böyle sevmedin" Aklıma gelen şey ile sinsi sinsi gülerken Tan ile biraz daha oynayıp yere bıraktım. Ardından Taehyung'un karşısına geçip iki yakasını tuttum. Gömleğin altına giydiği kısa kollu göğüs kaslarını oldukça belli ediyordu ve insanı günaha sokacak cinstendi. "Hava sence de çok sıcak olmadı mı?" Sertçe yutkunmasını hareket eden adem elmasından anlamıştım. Yüzümdeki gülüş iyice yayılırken iki adım daha atıp aramızda hiç mesafe bırakmadım. Yavaşça üstünden çıkardığım gömleği koltuğa atarken şaşkınca beni izleyen bedene baktım. Ne yaptığımı sorgular gibi duruyordu. Cidden bunu anlamak bu kadar zor muydu? Ya da sadece şaşırmıştı. Gözlerim resmen 'beni öp' diye bağıran köprücük kemiğine takılınca kendime hakim olmak oldukça zordu. Soğuk dudağım sıcacık teni ile buluşunca içim ısınmıştı. Birkaç öpücük bırakıp tepkisini ölçmek için geri çekildim. Adeta kaskatı kesilmişti. Gözlerini sıkıca kapatıp derin bir nefes aldı ve aniden kafamdaki şapkanın iki yanından tutarak beni iyice kendine çekti. Dudağım onun dudağı ile buluşunca kalbim boğazım da atıyor gibiydi. Nefes nefese kalınca ayrılmak zorunda kalmıştı. Zar zor konuşarak ellerini bel boşluğuma yerleştirdi ve alnını alnıma dayadı. "Jung, emin misin?" Olmasam zaten böyle bir şey yapmazdım ki. Kollarımı boynuna sarıp gözlerimi kapattım. "Eminim" Kare gülüşü yüzünde yayılırken aynı anda nasıl hem tatlı hem aşırı seksi olabilir aklım almıyordu. Beklemediğim bir anda beni kucağına alarak yukarı odasına doğru yürümeye başladı. "Hep seninle olacağım. Biliyorsun değil mi?" Güven vermeye çalışması beni mutlu ederken içinin rahat etmesi için konuştum. Başımı göğsüne koyduğum da hızla atan kalbinin ritmini dinledim. "Sana güveniyorum" Sonunda odaya geldiğimizde kapıyı ayağı ile kapatıp yatağa doğru yürüdü. Beni yavaşça yatağa bırakıp kafamdaki şapkayı aşağı indirdi. Elinin tersi ile yüzümü nazikçe okşayıp bir öpücük kondurdu. Üstümdeki sweeti çıkartmak için ucunu tutarken ona yardım etmek için kollarımı havaya kaldırdım. Her yerim alev alev yanarken aynı şeyi ona da yapmıştım. Karşımda üstü çıplak bir Taehyung görmek kalbime iyi gelmese de yapacak bir şey yoktu. Atleti çıkarınca biraz utanmış olsam da belli etmedim. Ağırlığını verince geriye doğru yatmak zorunda kalmıştım. O da üstüme yerleşince boynumu öpüp ara sıra köprücük kemiğimde dilini gezdiriyordu. Kısa bir süre sonra ayrılıp sorgular gibi tekrar gözlerime baktı. "Gerçekten istiyor musun? Erken olduğunu düşünüyorsan söylemen yeterli" Bu kadar düşünceli olmasına ayrı aşık olmuştum. Dilimi alt dudağım da gezdirirken gözleri orada takılı kalmıştı. "Ne istediğimi biliyorum sevgilim" Başını aşağı yukarı salladı ve hızla yüzüme yaklaşıp dudağını benimkine bastırdı. Alt dudağımı resmen sömürürken parmaklarım çıplak vücudunda özgürce geziyordu. Son olarak saçlarını karıştırıp bedenini iyice kendime bastırınca ağzından küçük bir inleme çıkmıştı. Memnun olmuş bir şekilde dudağım yukarı kıvrılırken kendimi tamamen ona bırakmıştım. Taehyung beni üzecek hiçbir şey yapmazdı biliyordum. Ona karşı olan sonsuz güvenim daha da artmıştı bu gece. Başından beri gerçekten istediğimden emin olmak istemişti ve sonunda ikna olmuştu. Gerçekten o benim için en büyük doğruydu. Yarın sabah dünyanın en mutlu kızı olarak kalkacağımı biliyordum ve bu yine onun sayesinde olacaktı~
•••
Üstümde hissettiğim küçük bir baskı ile gözlerimi açmaya çalıştım. Yüzüme değen tüy dokusu ile tamamen kalkınca Tan ile karşı karşıya kalmıştım. Üstümde bir şey olmadığı için yorgan ile kendimi sarıp oturur pozisyona geçtim. Yatakta sadece Tan ve ben vardık. "Baban nerede Tan?" Dağılmış kırmızı saçımı düzeltmeye çalışırken diğer elimle köpeğin başını seviyordum. Açılan kapı sesi ile içeri giren Taehyung'a şaşkınca baktım. Elinde kahvaltı tepsisi ile yavaş yavaş yürüyordu. "Günaydın" Neşe ile çıkan sesine gülerken aynı şekilde konuştum. "Günaydın" Tepsiyi kucağıma bırakıp dolabından bir kısa kollu çıkarttı ve elime tutuşturdu. "Al bunu giy, üşüme" Tepsiyi yanıma bırakıp hızla üstümü giydim ve başımda dikilen Taehyung'un elini tutarak yanıma oturması için çektim. "Sen kahvaltı yaptın mı?" Başını olumsuz anlamda sallayıp sessizce oturmaya devam etti. Yediğim şeyi ona da uzatırken küçük bir ısırık aldı. "Aşkım teşekkür ederim de mutfakta beraber yerdik?" Sinsi bir şekilde gülerken meyve suyundan bir yudum aldım. "Yorgun olduğunu düşündüğüm için hazırladım" demek istediği şeyi anlayınca yavaşça koluna vurdum. Küçük bir kahkaha atıp bitirdiğim tepsiyi kucağımdan aldı ve komedinin üstüne koydu. Yerine oturur oturmaz yorganın altında kalan bacağıma masaj yapmaya başlamıştı. Çok rahatlamış hissediyordum. Yatak başlığına yaslanıp gözlerimi kapatırken Taehyung'un kıkırdama sesini duydum. "Acaba evlendikten sonra taşınmayı düşünmeli miyiz?" Hızla gözlerimi açıp itiraz ettim. Tabi ki böyle bir şey istemiyordum. "Hayır. Bu evde güzel anılarımız var. Kıyamam ben" Küçük bir kahkaha atıp masaj yapmaya devam etti. "Doğru, güzel günlerimiz var. Ama favori olan dün gece"
"Dayak istiyorsan direkt söyle. Seve seve döverim" Alt dudağını ısırarak ayağa kalktı ve yanıma yerleşti. "Kıyamazsın sen bana" Boynuma kolunu sararak başımı göğsüne bastırdı. "Bana belli olmaz biliyorsun" Saçımı okşamaya başlamıştı ve bu uykumu tekrar getiriyordu. Kolumu beline sıkıca sarıp kokusunu çektim içime. Onun kollarının arası dünyanın en huzurlu yeriydi benim için. "Gün almamız lazım daha değil mi?" Sorduğu soruya başımı aşağı yukarı salladım. Taehyung beklemek istemediğini söylemişti ve ona hak vermiştim. Beklemenin bir anlamı yoktu değil mi? Birkaç saat evde bu konuları detaylıca konuşmuştuk. Aldığımız karar bu hafta içi gün almaya çalışmak olmuştu~
Yanlışım varsa üzgünüm...