📮On Yedi

1.6K 147 118
                                    

*İyi Okumalar~😄😄*

Jongin kararsızca Kyungsoo'ya baktı.

"Emin misin? Başın..."

"Sanırım, konuşmamız gerek."

Jongin bu konuşma gereğini iyiye mi, köyüye mi yoracağını bilrmeden başını 'peki' anlamında salladı. İçeri girdiklerinde Kyungsoo, "Kahve, bitki çayı, beyaz şarap..." diye sıralarken, Jongin hazırlaması daha uzun sürdüğü için kahveyi tercih etti. Böylece düşünme fırsatı bulmuş olacaktı. Eğer sepetlenmek üzereyse, bu o kadar da çabuk olmamalıydı. Kyungsoo'nun peşinden mutfağa giderek kahve yapışını izlemeye koyuldu.

Onun kendisi üzerindeki etkilerine hazırlıksız yakalanmıştı. İşte orada, kalçalarını saran daracık pantolonu ve ince, açık sarı gömleğiyle karşısındaydı. Dar omuzları, öpme isteği uyandıran ensesi, kolları kıvırılmış gömleğinden fırlayan kolları, her zaman güzel kokan saçlarıyla karşısındaydı ve Jongin'in onu sabaha kadar izlemek isteyeceği kadar güzeldi işte.
Ona her bakışında, vücudunun her bir küçük kıvrımı onu deli ediyordu.

Kyungsoo kahveyi titizlikle hazırlıyor, zaman kazanmaya çalışıyor, onu eve davet etme nedeni olan konuya nasıl gireceğini bilemiyordu. Onun yerinde başka biri olsa, dönüp ona bakar ve direk niyetini belli ederdi. "Hey, başım konusunda yalan söyledim. Çünkü seninle baş başa kalıp sevişmek istiyordum."

Evet, erkeklerin çoğu böyleydi. Böyle konuşabilirdi. Ama Do Kyungsoo konuşamazdı. Do Kyungsoo'nun midesi o anda kelebeklerle doluydu ama boğazında kocaman bir düğüm vardı. Belinden birkaç santim aşağısı özlemle sızlıyor, bütün sinir uçları cızırdıyordu.

Bütün bunlar göz önüne alındığında, aşıktı... Ancak bunun farkında olmak, konuyu diğer yöne çekmek konusunda cesaretini kırıyordu.

Jongin artık Kyungsoo'nun başının ağrımadığından kuşkulanmaya başlamıştı. Hatta, belki de başı hiç ağrımamıştı. Baş ağrısı bahanesi büyük olasılıkla Kyungsoo'nun kötü haberine yardımcı olmak içindi. Haberi, nazik, yumuşak, usturuplu bir biçimde ve kahve ikram ederek verecekti. Kyungsoo raftan bir kavanoz alıp tabağa küçük kurabiyeler yerleştirdiğinde bile Jongin'in içi kıpır kıpırdı. Birini nazikçe kovmak için bu kadar ikrama da gerek yoktu ama korku içini kemiriyordu.

"Her şey çok güzeldi, ama... sen beni arama, ben seni ararım."
Sonra da, posta kutusunun yanından küçük el sallamalar ve gülümsemelerle yavaş yavaş ondan uzaklaşacaktı.

Jongin ayrıntılı bir bilimsel gözlem yaparken adeta sabır taşı kesilirdi. Ama iş, kahveden sonra sepetleneceğine inanmaya geldiğinde o kadar sabırlı davranamayacaktı anlaşılan. Blöf yapmaya karar verdi.

"Başın için bir şey alsan? Aspirin, ya da herhangi bir şey."

Kyungsoo'nun sırtı ona dönüktü. Jongin bir an onun omuzlarının dikleştiğini, ama hemen ardından derin bir soluk verdiğini gördü. Kyungsoo onun yüzüne bakmak için döndü. "Başım ağrımıyor, Jongin," dedi sakin bir sesle. "Hiç ağrımadı."

Jongin buna hazırlıklı olduğunu sanıyordu, ama bütün söyleyebildiği sönük bir, "Oh," oldu. Kyungsoo masaya geldi, onunkine en yakın iskemleye oturdu ve ellerini ellerinin arasına aldı. Jongin sanki giyotin altına yatmaya hazırlanıyormuşçasına umutsuzdu.

Güzel Kurye -KAISOO-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin