22 Nisan 2019
Pazartesi
00:52Merhabalar..~
Yıllar sonra biten bir hikaye daha... Üç yılının dolmasına iki buçuk ay var ve ben yeni bitirebildim.. Nonetheless'te sıraladığım, benim için geçerli olan ama hoşuma gitmeyen bahaneleri sıralamak istemiyorum ama bayağı konuşacak gibiyim, şimdiden özür dilerim fakat sizinle konuşmayı özlediğimi fark ettim, son kez anlatacağım meramımı. Bahanelerimin ardına sığınmak istemiyorum. Yalnızca bitiremedim işte. Yani meşguliyetimi bir kenara koyarsak, kendime ayırmaya çalıştığım vakitlerde bile yazamadım. Oysa ki üç beş işi bir arada yetiştirebilen kişilere hep özenmişimdir fakat ben o kadar zeki değilim sanırım. Ya da çalışkan, her neyse. İlk dönem sık sık olmasa da en azından ayda bir yazacak kadar arayı sıklaştırmıştım fakat ikinci dönem o kadar doldum ki... Ben bile bu kadarını beklemiyordum. Evet, ben henüz çiçeği burnunda taze bir öğretmenim. Öğretmenlik hayatımı şöyle bir özet geçecek olursam;Öğretmenlik, yorucu bir meslek olsa da severek yaptığınızda, diğerlerinin aksine okula adım attığınızda tüm yorgunluğunuz uçup gidiyor ve üstüne, kapıdan girer girmez 'günaydın öğretmenim' diyen gülen yüzleri görünce sekiz saatiniz dünya dertlerinden uzakta geçiyor ve bu mükemmel bir his gerçekten. Her gün sekiz saatim okulda geçiyor. Bazen kendimi unutup öğle arasında yemek yemeye, hatta nadiren de olsa gün içinde su içmeye bile fırsat bulamadığım oluyor. Belki aranızda kendileriyle yaşıt olan ortaokul yedi-sekizinci sınıf öğrencileri vardır.. İşte çocuklarımın yanından ayrılıp, ben yemek yemeye gidiyorum diyemiyorum. Bazen sabırla onların bana birbirlerini şikayet etmelerini dinliyorum, bazen benimle inatlaşan şımarıklarla uğraşıyorum, ki bu hemen her sınıfta olan bir şey zaten, sınıftan çıktığım anda sevmediğim ama yaşadığım tüm olumsuz şeyleri unutuyorum. Ayrıca, ben sınıftan çıkmadığımda, defteri doldururken masanın etrafını sarıp benimle konuşmalarını çok seviyorum.
Hal böyle olunca, burayı bırakın, normal mesajlara bile zorla bakıyorum. Bazen erteliyorum ve sonra da unutuyorum ama sanmayın ki sizi unuttum.. Siz benim ilk göz bebeklerimsiniz. Siz olmasaydınız eğer, ben bu şeyleri devam ettiremezdim...
Bir de okul dışında hafta sonlarım da sabah dokuz akşam beş dolu, çünkü kurslarım var. Ayrıca yine ve yine bıkmadan girdiğim şu üniversite sınavım var... Böylece ben parçalara bölünmüşken, buraya da finali parça parça yazabildim.
Ben olsaydım, beklemeyi çoktan bırakmıştım hem de böyle bir hikaye için.. Ama siz, her şeye rağmen üç yıldır beklediniz, hakkınızı ödeyemem. Bu, (sizin sayenizde) yazabildiğim ilk ve son uzun kadrajlı Jungkook hikayesiydi. Taslaklarımda var fakat bundan sonra devam ettirebileceğimi sanmıyorum.. (dedi nonethelessin finalinde Jin fici yazmayacağım deyip bir yıl sonra Jin fici yayımlayan kişi) diyeceksiniz belki ama cidden öğretmenlik yaparken fan fiction yazmak benim için artık hayal olur. Hem çok bekletiyorum, hem de artık bana yakışmıyor böyle şeylerle uğraşmak, farkındayım.
Bu yüzden, bunca yıldır bu karanlık dünyada benimle birlikte yürüdüğünüz için çooooook teşekkür ederim. Fazlasıyla teşekkürü hak ediyorsunuz. Size, bu hikayeye başlama nedenimi anlatmak istiyorum, sıkılmazsanız..
Yıl, 2015-2016 eğitim öğretim yılı. Üniversiteye başladığım ilk yıllar ve bir gün Arapça Belâgat dersimize görme engelli bir kız girdi. Yani sınıfta her şey bize göre ayarlanmışken ve Arapça gibi çok zengin ve zor bir dil öğreniyorken, onun yapamayacağını düşünmüştüm. O günden sonra her gün gelmeye başladı. Her zaman en öne oturuyordu. Ve hep bakışlarımla takibim altındaydı. Merak ediyordum çünkü onun iç dünyasını. Bir gün nahiv (Arapça gramerin bir bölümü) dersinde derse katılmaya başladı. Ona özel kitapları yapılıp henüz eline gelmemişti ama o derse mi katılmak istiyordu? Yapamaz diye düşünüyordum. Bırakır, pes eder ve gider. Ama gitmedi. Derslere ablasıyla geliyordu ve eve de ablasıyla gidiyordu. Ne zaman onu yalnız bulup yanına gitmek istesem, bir dürtü beni durduruyordu.. Çekiniyordum, belki de merak ettiğim sorularla onu kırmaktan korkuyordum. Ve hiçbir zaman onunla konuşamadım. Telefonu vardı, kulaklık takıp onunla uğraşabiliyordu. Derslerde çok aktif olduğu için, bir gün hoca varken sınıftan birisi, 'sen bunları nereden, nasıl böyle öğrendin biz zor öğreniyorken?' diye sordu. Herkesin içimdeki merakı gidermek için sorumluluğu üstlenmiş gibiydi. O da, 'bilgisayardan çalışıyorum' dedi. Onun tek engeli gözleriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EYE WANT YOU [ Jeon JungKook ] ✔
Fanfiction"Gözlerin olacağım Hye Bam," dediğinde, bilemezdim bu şekilde olacağını. [[ 26.07.2016 -> 22.04.2019 ]] to @alliekookie by @swaggerdandy | Tüm Hakları Geceyi Aydınlatan Yıldızda Saklıdır.